Dolar 32,2960
Euro 34,9966
Altın 2.452,87
BİST 10.157,34
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 20°C
Az Bulutlu
Bursa
20°C
Az Bulutlu
Per 26°C
Cum 25°C
Cts 25°C
Paz 25°C

Yanılgı

29 Nisan 2024 08:00 | Son Güncellenme: 28 Nisan 2024 15:38
132
A+
A-

Küçük bir açıklamayla başlayayım.

İyi edebiyat, yerel bir meseleyi evrensel boyutta anlatır. Gazetenin dili edebiyattan çok farklı olmakla beraber, benzer mantıkla yazmaya özen gösteriyorum. İç dünyamızı ve gündelik yaşantımızı yerel mesele kabul edip, göndermelerden kurduğum köprülerle paragraflar arası geçişler yapıyorum. Aynı anda konu bütünlüğünü korumaya çalışıyorum.

Yazıyı kelimesi kelimesine hatırlamıyorum şimdi. Okuduğumdan çıkardığım sonucu bir cümleye sığdırayım. Michel Foucault’a göre birbirimizi yorumlamaktan başka bir şey yapmıyoruz.

Gelin köprüyü birlikte kuralım.

Yorumlarken düştüğümüz yanılgılardan bazıları önyargı, parçayı görüp resmin bütünü sanmak ve görüş açımızın öznelliğinden sıyrılamamak.

Önyargılarımız genellikle, ya o kişi hakkında ötekilerden duyduklarımızdan veya muhatabımızın dış görünüşünden kaynaklanıyor. Tanıştığımız insanlarla güzel bir dostluk kurma potansiyelini ta en başında harcıyoruz. Kulağımıza küpe edilen sözler, yanlılığa yol açıyor. Ona kendi gözlerimizden bakmak yerine bir başkasının gözlerinden bakıp, onu kendi kulaklarımızla duymak yerine başka kulaklardan işitiyoruz. Bu durum, sadece karşımızdakine değil, kendimize de ayıbımız. Demek ki, şahsi bakış açımıza başkasınınki kadar güvenmiyoruz. Tabii genelleme yapmak yanlış. Bazen, öyle hadiseler yaşıyoruz ki, bizi yönlendirenler haklı çıkabiliyor.

Hadi diyelim, kendimize güvenimiz tam. Karşımızdakini ölçüp biçebilecek yetiye sahibiz. Mi acaba? Karakterimiz şekillenirken, gerek aile fertlerinden, arkadaşlarımızdan, gerekse maruz kaldığımız her türlü çevreden etki alıyor. Hem de doğduğumuz günden beri. Bizi sarmalayan aile fertlerimiz ve arkadaşlarımız ise onları çevreleyen insanların toplamından oluşuyor. Hâl böyleyken, özgün bir bakış açısı edindiğimiz ne denli gerçekçi olabilir? Görüşlerimizin öznelliğinden sıyrılabildiğimizi söyleyebilir miyiz? Tartışmaya açık. Bizim hamurumuz onlarca kişiden yoğrulmuşken, karşımızdakine tarafsız yaklaşabileceğimizi pek sanmıyorum.

Gelelim parça bütün ilişkisine. Diyelim ki, bir insanla ilk karşılaşmamız sancılı geçti. Adam veya kadın, zor bir gün yaşıyor. Birtakım sebeplerden ötürü, yüksek gerilim hattı şeklinde dolaşıyor. Kafası dağınık belki. İçine dert ettiği bir konu var. Yahut, yılların yorgunluğu üzerinde. Tutumları, o yorgunluğun boyunduruğundan çıkamıyor. Kısacası kötü bir zamanına denk geldik. Tersi de mümkün. Tanıştığımız sırada güler yüzlü, samimi davranan birinin meğerse görüntüden ibaret olduğunu sonradan idrak edebiliriz. Velhasıl kelam, rastladığımız o hâl ile o kişiyi etiketleyemeyiz. Karakter bir bütündür, parça değil.

Alberto Manguel, çağımızın en iyi yazarlarındandır. Bir kitabında şuna benzer bir cümlesini anımsıyorum: “İnsana dair her şeyi normal kabul ediyorum.” Foucault örneğindeki gibi cümleyi motamot yazamıyorum, çünkü zihnimin süzgecinde kalanları aktarıyorum. Kusura bakmazsınız artık.

Manguel’in geniş perspektifini sindirmek pek kolay değil. Doğruluğu ise muamma. Günlük yaşamda şunu hepimiz deneyimliyoruz; hiç beklemediğimiz insanlardan umulmadık davranışlar. Şaşırıyoruz. Garipsiyoruz. Onun, o sırada nasıl bir ruh hali taşıdığını umursamayarak. Onun yerinde bizim de olabileceğimizi hesap etmeyerek. Tabii, topu her seferinde kişinin anlık psikolojisine bağlamak, onun sorumluluğunu üstünden atmasına sebebiyet verebilir. Alışkanlık haline getirmemek lazım.

İnsana dair her şeyi olmasa bile çoğu şeyi normal görenlerdenim. Kanıksadım herhalde. Maalesef. Maruz kala kala kanıksadığım her davranış, insana inancımı ve sevgimi eksiltti. Bunun yanı sıra, şaşırmayı ve şaşırtmayı karşılıklı sürdüreceğiz. Orası kesin. Mezhebimizi istediğimiz kadar geniş tutalım. Nihayetinde, her şey biz insanlar içinse eğer, bunun şaşırtmacaları da kapsadığını söyleyebiliriz.

Şahsım adıma konuşayım. ‘Bu kadarına pes ama’ dedirten cinsten hadiselerin sıradanlaşmasından rahatsızım. Normale indirgenmeyecek türden vaziyetlerin sayıca fazlalığı yüzünden toplumun algısında normalleştirilmesi, ipin ucunu kaçırabiliyor. “Kötülüğün sıradanlığı” deniliyor buna.

Bir sınır şart. Anlamak ile hak vermeyi birbirinden ayıralım. Seni anlıyor olmam, sana hak verdiğim manasına gelmez.

Bir süre sonra, insanlarla aramıza duvarlar örüp, aşılması güç engeller koymak kaçınılmazlaşıyor. Mesafemiz gitgide açılıyor.

“Yalnızca içteki yakındır, başka her şey uzak.” der Rilke.

Madem, yalnızca içteki yakın, o halde içeriye kimleri alacağız? Kalbini açık bir kitap gibi okuyabildiklerimiz haricinde hiç kimseyi. Çizdiğimiz sınırların kapısı, ancak onlara açılabilir. Her defasında yanılgıya düşmeyi kim ister ki?

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
4 Nisan 2024 13:45
23 Nisan 2024 15:50
3 Nisan 2024 00:15
20 Kasım 2023 23:44
21 Nisan 2024 16:15
30 Nisan 2024 07:35
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.