Adım Adım…
1785 yılı İngiltere’sinde J.Bentham, Panopticon adında bir hapishane tasarlar. Pan: Bütün; Opticon: Gözlemlemek. Halka şeklindeki bu hapishane modelinin tam ortasında bir nöbet kulesi ve nöbet kulesinde tüm mahkumları her an durmaksızın izleyen gözlemciler bulunacaktır. Gözlemci orada olmasa veya o sırada onları gözetlemese bile, sürekli gözetlendikleri hissi empoze edilen mahkumlar kulenin içini göremediklerinden, bunu asla bilmeyecektir. Böylece, mahkumlar, ceza almamak için kendi kendilerini kontrol eder hale gelecektir. İktidarın disiplini sağlayış şekli, ‘görünmeden gözetleme’ ve ‘kendi kendini kontrol’ mekanizmasıyla gerçekleşecektir.
Hapishanenin Doğuşu adlı eserinde Foucault’ın etkilendiği bu fikir, ona göre gayet ekonomik ve etkili bir yoldur. Çünkü, gözlemciye gerek kalmayacaktır. Foucault, Panoptikon’un toplumun ruhuna sindiğine inanır.
Panopticon’un inşa edilmediğini ayrıca belirtelim.
Huxley ise insanların yönetilme şekline farklı yaklaşır. Huxley’in savunduğu düşünce özetle şöyledir: Korku, bir yerden sonra insanları isyana sürükler. Korkunun eşiği vardır, bir kırılma ânı ile korku eşiği aşılır. Dolayısıyla, korkutarak yönetmek yerine insanlara haz vererek yönetmek daha kalıcıdır, daha etkilidir. Sınırsız kontrol sağlar. İnsanları yönetmek istiyorsanız, hoş vakit geçirmelerini sağlayın. Bu kadar basit. Haz sistemi, kişiyi kendisinin esiri ve gardiyanı yapar.
Modern insan, ekrana zincirle bağlandı. Gözetlenmekten haz alıyoruz. Kendimizi, hayatımızı ifşa etmek hoşumuza gidiyor. Bizi kaç kişi izlerse o kadar popüleriz. Nasıl bir hapishanenin içine düştüysek artık, mahkumiyetimizden zevk alıyor, mahpusun dışına çıkmak istemiyoruz. Gönüllü esaret!
İnsanların kendilerini ‘çok özel’ sandıkları ve öyle sundukları bir toplum inşa ediliyor. Kasıtlı olarak yapılıyor bu. Toplumun etik değerlerine mayınları döşüyorlar. Şuursuzluk hali son sürat yayılıyor. Takipçi kasmalar, fenomen olmalar, kara paralar, dönme dolaplar…
Peki onları bugünkü şaşaalı hayatlarına taşıyan kütle insan az mı suçludur?
Alt üst olan değerler hiyerarşisi ne zaman ve nasıl özüne dönecek? Yoksa, çürümenin hızı durudurulamaz mı?
Çözüm çok katmanlı olmakla beraber çözümdeki ilk cevabın çetrefilli olmadığı kanaatindeyim.
Filistin için ayaklanan dünyaya bakın. Devletlerin yapamadıklarını tüm dünyada halklar yapıyor. Bir değişim olacaksa ‘vicdan’dan başlayacak. İnsanları tetikleyecek güç vicdandır. Oradan başlamak, ilk adımı doğru atmak anlamına gelir.
Peki sen, bugün, hapishanenden çıkmak için hangi adımı attın?