Dolar 32,3560
Euro 34,7869
Altın 2.396,00
BİST 10.266,58
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 15°C
Hafif Yağmurlu
Bursa
15°C
Hafif Yağmurlu
Cts 18°C
Paz 20°C
Pts 23°C
Sal 25°C

Hani şu ev meselesi

3 Nisan 2024 00:15
355
A+
A-

Birçoğumuzun -adının varlığı dışında- yaşamında gerçek yerini bulamamış o kutsalı, köprüler kurarak anlatayım.

Being the Ricardos (Ricardoları Canlandırmak) filminde Lucy (Nicole Kidman), Desi’ye (Javier Bardem) bir yuva istediğini belirtir. Yemek masasındaki vazoya bir türlü düzgün yerleşmeyen çiçekler, metaforik olarak tüm film boyunca merkeze konulan ’yuva’yı temsil eder. Son sahnede, aldatan koca Desi kapının önünde ‘Lucy, i am home.’ dediği anda Lucy bir an duraklar, etrafına (eve) şöyle bir bakar ve durumu fark eder. Ev başka, yuva başkadır. Biz buna edebiyatta ‘epifani’ yani aydınlanma ânı diyoruz.

Türk sinemasının kült filmi Vesikalı Yarim’de, evli ve çocuklu bir adam olan İzzet Günay, pavyonda çalışan Türkan Şoray’la ayrı bir evde yasak aşk yaşamaktadır. İki ev arasında sıkışıp kalmış bir adam ile onun evli olduğunu çok sonra öğrenen kadın arasındaki ilişkiyi muazzam bir şekilde işleyen bir film. Bir gün İzzet Günay yanındaki adama sorar: “Sen aşk nedir bilir misin?” Adam cevap verir: “Üç çocuğum var. Eve gidince kapıyı onlar açıyor.”

İşte yine geldik ‘home’ meselesine. Ev mi yuva mı? Dört duvar ve içinde yaşayanlar mı; yaşatılan duygular mı?

Yuva, sadece bir ülke, bir şehir midir; bir mahalle, bir ev mi; arkadaşlarımız, ailemiz mi; yoksa her şeyden herkesten  bir parça bir şeyler mi?

Bu yuva meselesini mekândan çıkarıp farklı bir konuma ‘insana’ taşımak istiyorum. Bir insanın, diğerine yuva olabilmesine.

Schopenhauer, Kirpi İkilemi’nde ‘soğuk havalarda bir grup kirpinin ısınmak için birbirlerine yaklaştığını ancak dikenleriyle birbirine zarar vereceklerinden ayrı kalmaları gerektiğini’ anlatır.

Kirpi metaforundaki gibi insanlar arası ilişkilerde, mesafeyi korumanın önemiyle beraber, duygusal açıdan mesafeleri ‘anlayış’ ile aşacak bir yakınlığa ihtiyaç duyuyoruz. Günün ve düzenin kaosundan bizi çekip çıkaracak, soluğunda dinlenebileceğimiz bir yüz, aynı durakta buluşabileceğimiz bir bakış belki. Hislerimize yuva bir insan.

Buradaki dayanaksızlık, insanların birbirini aramak yerine birilerini araması. Yaşamak istedikleri ilişkinin mahiyeti kısa süreli tatile çıkmaya benziyor, biraz dinlence biraz eğlence. Olaya bu niyetle bakınca, ya dikenleriyle kanatmayı alışkanlık haline getiriyorlar ve tüm ilişkilerinde aynı sonu tekrar tekrar yaşıyorlar veya sütten dili yanan misali hayat boyu kirpi mesafesinde kalıyorlar, bu da arzuladıkları o yakınlığa asla kavuşamamalarına sebep oluyor.

Iskalanan hakikat ise şu: Kimse bir başkasındaki boşluğu doldurmak için değildir. Yineliyorum. İnsanlar boşluk doldurmaca değildir. Teşhisi doğru koyalım. Hayatlarımızdaki eksikliği gidermek adına ‘onda, bunda şundadır’ demek yerine insana yakışan bir tonda karşımızdakine yaklaşmalı.

İlişkilerde mutluluğu canlı tutan insanlar sayıca azınlıkta. Hatta birisi kırk yılı aşkındır sürdürdüğü evliliği için şöyle demişti: “Artık sorgulamıyorum. Başka nasıl mutlu olunurdu, onu da bilmiyorum.”

Nedeni kabak gibi ortada. Theseus’un Gemisi’yle anlatayım.

Theseus’un Gemisi tamamen ahşaptan yapılmıştır. Uzun yıllar denizlerde yol alır. Ne zaman geminin bir parçasının değişmesi gerekse yerine metal, farklı bir parça takılır. Zamanla geminin tüm ahşap parçaları değişmiş, metalden bambaşka bir gemi olmuştur. O halde, Theseus’un Gemisi aynı gemi midir?

Yaşam boyunca sürekli değişen bizler, aynı biz miyiz? Değiliz. Zamanın eli hepimize farklı değiyor. Başkalaşıyoruz. İlişkilerimiz de bu başkalaşımdan nasibini alıyor. Çoğunlukla karşılıklı değişime ayak uyduramıyoruz. İstisnai iyi ihtimalle, birbirine yuva olabilenler birbirini aynı zamanda dönüştürüyor da. Sihirli kelime ‘dönüştürmek.’ Yalnız, bunu başarabilmek özel bir çaba, özen istiyor. Belki, sevginin anlamını sözlükte bırakmayıp hayata geçirebilme becerisiyle ilgilidir. Sevmek, verebilme kapasitesiyle doğru orantılı büyür. Alma hevesi, ancak bitişi hazırlar.

Evler insandan duvarlarla dolu, ama kimse diğerinin duygu dünyasına yuva değil. Beraber dönüşmekten, birbirinin dönüşümüne ortak olmaktan ziyade güya aynı geminin içinde fakat apayrı rotalarda yol alıyorlar. Yabancılaşma başlıyor. Ufak kopuşlar. Sarsıntılar. Bir yalanı doğrulamaya çalışırcasına arkasına sığınılan hakikat: Mevcudu kabulleniş, benimseyiş. Temelinde, toplumun dayatmasının her tür ilişkiyi önce çerçevelemesi sonra çevrelemesi yatıyor. Mutlu olduğunuz yalanını böylelikle örtbas edebilirsiniz.

Ve kaçınılmaz son. Herkes, her an herkesle. Gerçekte ise kimse kimsede yok. Bukowski’nin sözü aklıma geldi. “Sevdiğiniz insanın burcunu, parfümünü biliyorsunuz ama korkularından, pişmanlıklarından, hayal kırıklıklarından haberiniz yok.” Sizce bu sevmek midir?

Neyse, filmin sonunda Lucy, Desi’den ayrılır. Çünkü, onun yuva anlayışı sahici bir ilişkiyi kapsar. Yeşilçam filminde ise adam karısına geri döner. Çünkü, bizim toplumumuzun dayattığı gerçek, bireyinkinin daima önündedir.

Doğru veya yanlış mukayesesi yapmıyorum. Herkesin iç dinamiği, yaşam şartları değişken. Koşullar her ne olursa olsun, evi yuvaya dönüştürmenin, Leo Buscaglia’nın dediği gibi ‘Ruhuna dokunan insanı bulmakla’ gerçekleşeceği kanısındayım.

Samanlıkta iğne kimi zaman, kimi zaman denizin dibinde inci. Kısmet mi diyelim, ne istediğini bilen farkındalık mı?

Adını siz koyun.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
3 Nisan 2024 14:02
7 Mart 2024 22:47
26 Nisan 2024 08:01
23 Nisan 2024 15:50
24 Nisan 2024 07:49
30 Nisan 2024 07:35
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.