Dolar 32,4375
Euro 34,7411
Altın 2.439,70
BİST 9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 18°C
Az Bulutlu
Bursa
18°C
Az Bulutlu
Paz 20°C
Pts 19°C
Sal 19°C
Çar 20°C

Nasıl Yaşıyoruz?

22 Eylül 2021 16:42
444
A+
A-

Tüm dostlarıma sormak istiyorum, hanginiz yaşadığınız evi isteyerek seçtiniz ve bu evin içinde severek yaşıyorsunuz. Sanıyorum büyük çoğunluk buna hayır diyecek. Ya da hanginiz geçiminizi sağladığınız işi isteyerek seçtiniz ve severek yapıyorsunuz. Sanıyorum hiçbiriniz. Hanginiz sevdiğiniz şehirde ya da sevdiğiniz yörede yaşıyorsunuz. Sanıyorum çoğunuz buna da olumlu cevap veremeyeceksiniz. Hanginiz sizi yönetenleri seviyor ya da yönetim biçimlerini beğeniyorsunuz. Sanırım büyük çoğunluğunuz yine olumlu cevap vermeyeceksiniz. Bu ve bunlara benzer soruları sizler de çoğaltabilir ve aynı olumsuz cevapları alabilirsiniz.

İçinde bulunduğumuz ve buna çanak tuttuğumuz bu yaşam biçimi hepimizi esir almış durumda. Ki, bu yaşam biçimini hiçbirimiz bilerek ve isteyerek seçmiş değiliz. Farkına bile varmadan ve bizlere çaktırılmadan yıllar içinde bilinçaltımıza işlenmiş ve kabullendirilmiş bir yaşam biçimini yaşıyoruz galiba dostlarım. Aslında galiba kelimesi de yanlış oldu. Ama yine de kendi kendime pek ağır konuşmayayım diye bilinçaltımdan yazmış olmalıyım bu kelimeyi. Her zaman üstüne basa basa söylediğim ve yazdığım gibi emperyalizmin tüm dünyaya ve bizlere dayattığı ve yaşattığı bir durum bu yaşantımız. Sürekli yeni bir şeyler üretmek ve bunları tüketebilmek için dünden daha çok çalışmak ve ertesi gün yine başka bir üretime gitmek ve yine bunları tüketmek için bugünden daha çok çalışmak yarın. Böyle kısır bir döngü içinde yaşamaya koşullandırıldığımızı fark ettiğimizde ise neredeyse ömrümüzün kışına varmış oluyoruz.

Her gün yenisi ve her gün daha iyisi ve hep daha çok çalışmak ve daha çok tüketmek derken neleri kaçırdığımızı fark edemiyoruz bile. Önce başımızı sokacak apartman dairesi için tüm aile fertleri yemeden içmeden habire çalışıp banka kredilerini ödemekle geçiriyoruz en güzel çağlarımızı. Bir de arabamız olması gerekli değil mi? Hem de en donanımlısından. Açılır tavan, hız sabitleyicisi, zenon farlar ve yol çizgisi belirleyicisi olmalı.  Aman ha geri görüş kamerası olmazsa hiç olmaz. Derken evin borçları tam azalmaya yakınken arabayı değiştirme zamanının geldiğini dahi fark edemiyoruz.

Bodrum şart değil ama Ege veya Antalya sahillerinde bir veya en fazla iki hafta tatil yapmadan koca bir yıl nasıl geçer? Nasılsa bankalar tatil kredisi de veriyor. Dayan krediye, ver elini Kemer, ver elini Marmaris. Bir hafta sonra kıpkırmızı bir vücut ve bilmem kaçıncı dereceden yanıklarla işyerinde havalı havalı yürümek var ya, işte buna ne kredi faizleri feda edilmez ki? Hele şimdi etek boylarını biraz daha kısaltıp o güzel bacaklarımızın nasıl bronzlaştığını göstermemek aptallıktan başka nedir ki? On bir ay faizli krediyi ödemeye değmez mi yani. Bakmayın bana öyle, ben bunları yapamadığımdan kıskançlık krizleri içinde yazıyorum bunları. Azıcık akıl olsa ben de yapardım yani.

Tatil dönüşü nasıl olsa televizyon ekranlarında uzun kış gecelerinde mutlaka din ağırlıklı programlar olacak ve anlı şanlı hocalarımız, profesörlerimiz arzı endam edecek ve kanaat getirmekle ilgili veciz ifadelerde bulunacaklardır. Camilerde ve hatta okullarda fakirliğin aslında iyi bir imtihan olduğu anlatılacak, bu imtihanlardan başarı ile geçenlerin, şikâyet etmeyenlerin, sorgulamayanların öteki dünyada çok rahat edeceklerini söyleyecekler. Biat etmenin imandan geldiğini de anlatacaklar ve böylece sorgulama denilen olgu aklımızın ucundan bile geçmeyecektir. Çünkü öteki dünyada bir elimiz yağda bir elimiz balda olacak, erkeksek huriler, kadınsak onu bilemiyorum neler verilecek. Ama mutlaka ırmaklardan akan Kevser şaraplarından taslarımız daldırıp içeceğimizi de büyük bir mutluluk içinde anlatacaklar. Biz de gözlerimizi kapatıp hayaller kuracağız. Hiç aklımıza gelmeyecek, “sahi siz neden bu dünyada aynı öteki dünyadaki gibi zenginlik ve mutluluk içinde yaşıyorsunuz da bize sadece öteki dünyayı vaat ediyorsunuz” diye soramayacağız. Hani Nasrettin hoca bir davete gitmiş de ev sahibi önündeki birbirinden nefis yemeklere kaşığını daldırıp kocaman ağzını açıyor ve “Öldüm” deyip habire yiyormuş. Sonunda elinde herhangi bir kaşık bulunmayan hoca dayanamamış ve bu sonradan görme zenginin elinden kaşığını kapmış,  “ver şu kaşığı da biraz da biz ölelim” demiş.

 

Tabii ki kimse ölmesin sevgili dostlar, ama herkes eşitçe ya da eşite yakın bölüşsün dünyadaki bu kocaman ve güzel pastayı. “Hep bana Rabbena” değil de “biraz sana biraz da bana” olsun gayrı. Çünkü sevgiyle paylaşırsak dünya nimetlerini daha çok üretir ve daha çok mutlu oluruz. Bir avuç ailenin 8 Milyar insanı sömürmesini böylece engellemiş oluruz. Ayrıca klasik bir sözdür ama çok da doğrudur. “Sevgi ve mutluluk paylaştıkça çoğalır ve üzüntüler paylaştıkça azalır.”

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
25 Haziran 2021 10:08
9 Ağustos 2021 11:09
5 Temmuz 2021 09:44
6 Şubat 2021 22:31
21 Haziran 2021 09:22
1 Nisan 2021 09:18
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.