Ve Sonun Başlangıcı-1
Yine bir öfke kaplamıştı içini, alabildiğince hızlandırmış adımlarını peş peşe sigara yakıyordu. Zaten bu lanet sigara en kötü alışkanlığıydı. Bronşitten yeni kurtulmuştu. Doktorların öteden beri her zaman ilk sözleri sigarayı bırakması üzerineydi. Sigaraya başlaması da aptalcaydı. On beş yaşını bitirmiş ve Üniversiteye başlamıştı. Zaten çocuk yaşta olması bir de çocuksu bir yüzünün olması saçma bir duyguya sürüklemişti. Okulda arkadaş edinmesi çok zor oluyordu. Hele kızlar onu lise öğrencisi sanıp tuhaf tuhaf bakıp “Bu çocuğun ne işi var aramızda” diye düşündüklerini sanıyordu. Daha yaşlı görünmek için bıyık bıraktıysa da yeterli olmamıştı. Bir de sigara içmeyi denedi ve gerek İncirlik hava üssünün Adana’da olması gerekse Kilis Pazarı ve Mısır çarşısı gibi kaçakçı pazarlarında alenen satılan Uzun Marlboro sigarasından aldı ve öksüre öksüre içmeye başladı. Hayatının en büyük yanlışlarından biri olduğunu şimdi herkese anlatıyor ve gençlere sigarayı bırakmaları için yoğun çabalar harcıyor. “Neyse ki geç de olsa bıraktım” diye kendini avutuyor bugün. Yeni bir sigara daha yaktı ve birden aklına dahice bir fikir geldi.
Akşam annesi “Eee benim karagözlüm hafta sonu kız istemeye gideceğiz de kim isteyecek kızı” diye sorduğunda “anacığım” dedi, bütün gün bu konuda kafa yordum ve adeta çıldırdım. Ama bir yolunu buldum, yarın akşama anlatırım”. Bütün gece kafasında kurdu bu durumu. Yaşadıklarından iki sene sonra Dünyalar güzeli bir kız çıkmıştı karşısına ve iş ciddiyete binmiş, hafta sonuna isteme aşamasına gelinmişti.
Asker arkadaşı Muhammed Ekinci Ceyhan’dan Adana’ya gelip düğün davetiyesini verirken ille de düğününe gelmeleri için hem kendisine hem de Cengiz’e çok ısrar etmişti. Son iki yıldır akrabası da olsa kimsenin düğününe gitmiyordu, ama asker arkadaşı olunca çaresiz hissetti kendisini ve Cengiz’le birlikte gitmeye karar verdi. Birkaç saat önceden gittiler Ceyhan’a. Ceyhan’daki diğer asker arkadaşları Duran’ı ve Mehmet’i bulup hemen bir lokantada iki lokma bir şeyler yiyip birkaç kadeh de rakı içtiler. Kafaları çakırkeyf olmuştu. Düğün salonunda krallar gibi karşılandılar. Sahneye çıkıp birkaç parodi yaptılar ve düğüne neşe kattılar. Bu arada gözüne bir kız ilişti. “Aman Allah’ım” diye geçirdi içinden “bu ne güzellik”. Hemen Muhammed’in yanına gidip yavaşça kızın kim olduğunu sordu. Olur ya eğer bir akrabası ise veya nişanlı bir kız ise ona bakmak racona sığmazdı. “Komşumuzun kızı” dedi Muhammed. Nişanlı olmadığı gibi herhangi bir erkek arkadaşının da olmadığını öğrendi. Çok uzun zamandır böyle muhteşem bir güzellik görmemişti. Film yıldızlarını kıskandıracak kadar güzeldi. Bütün cesaretini toplayıp masalarına yaklaştı ve “dans edebilir miyiz” diye nezaketle sordu. Kız reddetmedi ve dans etmeye başladılar. Adının Oya olduğunu, liseyi yeni bitirdiğini ve Adana’da bir kamu bankasında çalıştığını öğrendi. Bankada ziyaretine gidebilmek için gerekli izni de koparmıştı.
Böylece sonun başlangıcına gelmişti. Görüşmeler başladı ve aralarında oluşan sevgi evlilik aşamasına geldi. Kendi ailesi gibi mütevazı bir aile yapısı vardı Oya’nın. Ceyhan’da doğmuş, büyümüştü ama Cayhan’lı değillerdi. Babası Doğu Türkistan’lı Uygur Türklerindendi. Ülkesinden kaçmak zorunda kalmış, Türkiye’de yuva kurmuş ve devlet Ceyhan’a yerleştirmişti. (Bu başlı başına bir yazı konusu olduğu için fırsat bulursam ayrıca anlatmayı düşünüyorum.) Kendi hallerinde sessiz ve çok onurlu bir aile olarak yaşıyorlardı. İki ablası, bir ağabeyi ve bir de küçük erkek kardeşi vardı Oya’nın. Artık bu hafta sonu iş resmiyete dökülecek ve kız istenecekti. İyi, hoş da kızı istemeye kimle gidecekti. Başta baba yok, amcaların umurunda olmadığı gibi amcalar da onun umurunda değildi. Aileden konuştukları bir küçük dayısı Mehmet vardı ki, adam gibi adamdı. Ağabeylerinin zulmüne rağmen yeğenlerine elinden geldiğince sahip çıkmaya çalışmıştı. Ama tek başına yeterli olmayacaktı. Anasına “bir yolunu buldum” demişti ve bulmuştu da.
Büyük dayısı Ferit ağa uzun boylu, yakışıklı ve sert görünüşlü bir adamdı. Ama tüm Adana’da çok saygın bir insandı. Evlerinin bulunduğu mahallenin yanındaki mahallede oturuyorlardı. Öğle vakti gitti, kapıyı çaldı. Yengesi Süreyya açtı ve şaşırdı kapıda yeğeni görünce. “Gel içeri yavrum” dedi sesi titreyerek. Elini sevgi ve saygıyla öptü yengesinin. Yengesi sarıldı boynuna “karagözlüm, kimsesizim” diye hüngür hüngür ağlamaya başladı. Bu sesler üzerine yemek yediği sofradan kalkan dayısını görünce yine büyük bir nezaketle “öpeyim dayı” diyerek elini öpmeye çalıştı dayısının. Ama mızıkçı çocuklar gibi elini öptürmedi ve tekrar sofraya oturdu dayısı. Bardağı taşıran damla oldu bu. “Sen ne biçim bir adamsın yahu” dedi ve cevap vermesine fırsat bırakmadan devam etti. “Babam anamı kaçırmış da ne olmuş, nikah mı kıymamış, sevmiş evlenmiş. Hadi onlar sana göre yanlış yapmış. Peki bizim ne günahımız var. Bu yaşımıza kadar kimsesiz büyüdük. Bu ne aptalca bir kin, bu nasıl insanlık. Seni dayı bildim, seni adam bildim, evine geldim. Sen neler yapıyorsun. Bu mudur ağalık, bu mudur insanlık” diye avazı çıktığı kadar bağırdı ve ağzına geleni söyledi. Bu durumdan cesaretlenen Süreyya yengesi de epeyce verdi veriştirdi. Ferit ağa yavaşça doğruldu, ayağa kalktı ve yeğenine doğru gelip “Affet beni oğlum, affet” diyerek sarıldı boynuna ve çocuklar gibi ağlamaya başladı. Ne kadar zaman geçti bilinmez ama “Sofraya bir tabak koysana Dinkçi’nin kızı” diye yengesine seslendi dayısı. Süreyya yengesine Dinkçi’nin kızı derlerdi babasının değirmeninden dolayı. Hep birlikte sofraya oturdular ve yemeklerini yediler. Yemekten sonra çay faslına geçildiğinde dayısına durumu anlattı. Evlenmeye karar verdiğini ve bu hafta sonu Ceyhan’a gidileceğini ve kız isteneceğini söyledi. Düğülcü başı olarak da kendisinin olmasını istedi dayısından. Daha cevap vermesine fırsat bulamadan Süreyya yengesi “Tabii ki oğlum, şerefle gideriz” diyerek konuyu bağladı. Dayısı da bu durumdan çok onur duymuştu ve program yapılarak dayısının evinden ayrıldı.
Eve nasıl vardığını hatırlamıyordu bile, sanki yürümemiş de uçmuştu. Anacığına anlattı durumu. Yıllardır ağlamayı yasakladığı gözlerinden yaşlar geldiğini gördü anasının. Ve hazırlıklar başladı sonun başlangıcı için.