Dolar 32,4646
Euro 34,7363
Altın 2.435,13
BİST 9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 22°C
Az Bulutlu
Bursa
22°C
Az Bulutlu
Cts 18°C
Paz 20°C
Pts 19°C
Sal 19°C

İlk Randevu

17 Mayıs 2021 09:57
702
A+
A-

Ortaokulu bitirdikten sonra aynı okulun Lisesine de kaydettirmişti annesi. Bunda Okul Müdürü M. Şahin Milcan’ın çok etkisi olmuştu. Nam-ı diğer Şahin Ağa bir müdürden çok tüm okulun babası gibiydi. Kendisi de Adana ve hatta Çukurova’nın en prestijli okullarından biri olan Ticaret Lisesi’ni bitirmiş ve öğretmen olduktan sonra bu okula gelmiş ve zaman içerisinde okul müdürlüğüne kadar yükselmişti. Bütün öğrenciler hem çok korkar, hem de çok severlerdi. Yeri gelir çok sert bir müdür olur, yeri gelir şefkat dolu bir baba olurdu öğrencilerine.  Konuşma tarzı, hal ve hareketleri tipik bir Adana ağasına benzediği için lakabı Şahin Ağa olmuştu zaman içinde. “Kızım, bu çocuğu normal bir liseye verme, bak ağabeyi de burada okuyor, hem de çok zeki olan bu çocuğu başka okulun kapmasını istemem” demişti annesine. Hem ortaokuldaki yaşadığı olayları da bilen birkaç kişiden biriydi ve karagözlü bu çocuğu adeta ipten almış ve hayata yeni bir sahife açarak bağlanmasını sağlamıştı.

İlkokula iki yaş önce başlamış olması bazen büyük bir avantaj olsa da bazen de bir lanet gibi duruyordu üzerinde. Sınıfın en küçüğüydü, hatta sınıfında Baba Rasim gibi kendisinden altı yaş büyük ağabeyleri bile vardı. Yaşının küçük olması, çalışkanlığı ve sempatikliğiyle sınıfın maskotu gibiydi. Hatta okulun da en küçük iki öğrencisinden biriydi. Ama çok zeki ve çok çalışkan olması en büyük özelliğiydi. Yaşça kendisinden çok büyük ağabeylerine ve ablalarına özellikle muhasebe ve mali cebir derslerinde yardım ederdi. Yaşının küçüklüğünü bazen hınzırca kullanır ve şımardığı zamanları çok olurdu. Ama çalışkanlığı her türlü yaramazlığının üstünü örterdi.

Zaman ilerlemiş ve lise son sınıfa gelmiş ve her çocuk gibi hormonlar gelişmiş ve ruhundaki değişim vücuduna da yansımıştı.  Neredeyse her arkadaşının bir sevgilisi vardı ya da öyle söylüyorlardı. Ama kendisinin sınıftaki kız kardeşinden farklı görmediği kızlardan başka sevgilim diyebileceği hiç kız arkadaşı yoktu. Ancak, son aylarda evden okula gelirken geçtiği Kız Lisesi’nin önünde görüp de çok beğendiği bir kızla neredeyse her sabah karşılaşıyor ve bakışıyorlardı. Adının Nevin olduğunu öğrendiği bu sarı saçlı, menekşe gözlü kız otobüsten iniyor ve üç yüz metre ilerideki okuluna yürüyordu. Bizim oğlan da otobüs durağında onun otobüsten inmesini bekliyor ve onunla birlikte okuluna kadar yürüyordu. Zaman içinde aralarında bir elektriklenme olmuş ve kaçamak kaçamak konuşmalar başlamıştı. Ancak okulun da sonu gelmiş ve bitirme sınavları başlamıştı.

Yıl içinde bütün derslerden on üzerinden on da almış olsanız ayrıca bir de bitirme sınavları vardı. Bütün derslerden yılsonunda tekrar bir sınava girer ve başarılı olursanız lise bitirilirdi. Sınavlarda başarılı olamazsanız bütünlemeye kalırdınız. Bütün derslerden sınavlara girmiş ve hepsinden 9 veya on almıştı. Son sınavı Edebiyat ve Kompozisyon dersindendi. Edebiyat öğretmeni hayatında gördüğü en güzel ve en narin kadınlardan biriydi. Kelimenin tam anlamıyla asil ve eskilerin deyimiyle tam bir İstanbul hanımefendisiydi Neyire Akış. Şükran, rahmet ve minnetle andı her zaman bu öğretmenini diğer öğretmenleriyle birlikte.

Hayat her zaman büyük sürprizlerle dolu olduğu gibi bazı tercihler yapmak zorunda da bırakıyordu insanı. İşte öyle bir gündü. Nevin’den sonunda bir randevu koparmıştı. Cuma günü saat 11.00’de Çakmak caddesindeki İstanbul Pastanesi’nde buluşacaklardı. O gün bir türlü akşam olmamış, sabah ise hiç olmayacak gibi geçmişti bütün gece. Zira Cuma sabahı Edebiyat ve kompozisyon dersinden bitirme sınavı vardı. Sabah 09.00’da başlayacak sınava girmemek intihar etmekti. Sınava girip soruları cevaplamaya kalksa saat on birdeki randevusuna yetişmesi imkânsızdı. Ya bir araba lazımdı ya da bir taksi tutmak gerekecekti. Cebindeki parayı taksiye verirse pastanede ne yiyecek ne içeceklerdi. Belki de oradan bir sinemaya dahi gidebilirlerdi. Ama para çok sınırlı ve taksi de imkânsız.

Sabah, erkenden giyinip okula gitti ve sınava girdi. Yazılı kâğıdına şunları yazdı ve çıktı. “Çok özür dilerim hocam, çok önemli bir mazeretim var, yetişmek zorundayım. Lütfen beni affedin.”  Utanarak ve başını kaldırmadan yazılı kâğıdını Neyire öğretmenine verdi ve adeta koşarak sınıftan kaçtı ve saat 10.30’da pastaneye vardı. Nevin de saat on biri beş dakika geçe geldi. Birer sütlaç yediler ve birer de limonata içtiler. Uzun bir sohbetten sonra saat bir gibi ayrıldılar. Sinema davetini kabul etmemişti. Gerçi bir daha da hiç görüşmediler. Sanırım o da kız da birbirlerine pek ısınamamışlardı.

Pazartesi okula gittiğinde sınav sonucunu “0” beklerken “2” aldığını gördü ve öğretmenler odasına gidip öğretmeninin elini öptü ve yalan söyleme alışkanlığı olmadığı için öğretmenine olanları tüm çıplaklığıyla anlattı. O dünyalar tatlısı öğretmeni başını okşayıp, “ah gençlik ah” diyerek kendisini affettiğini söyledi. Ve eylül ayındaki bütünleme sınavından yıldızlı on alarak okulunu bitirdi.

Yıllar sonra bu çocuksu anılar belliğinin bir köşesinden ortaya çıkıvermişti. İçinden “ne güzel günlerdi o günler” diye geçirdi.

 

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
6 Temmuz 2021 07:53
8 Nisan 2021 13:00
27 Ağustos 2021 09:30
9 Haziran 2021 09:37
1 Şubat 2021 13:24
9 Ağustos 2021 11:09
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.