Dolar 32,4375
Euro 34,7411
Altın 2.439,70
BİST 9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 18°C
Az Bulutlu
Bursa
18°C
Az Bulutlu
Paz 20°C
Pts 19°C
Sal 19°C
Çar 20°C

Gençlerimizi yaşama nasıl bağlayabiliriz?

26 Eylül 2020 12:36 | Son Güncellenme: 26 Eylül 2020 12:40
667
A+
A-

Gebze’de, 18 yaşındaki Furkan Celep’in “mutsuzluk ve umutsuzluk” dolu bir mektubu arkasında bırakarak yaşamına son vermesi Türkiye’yi sarstı. Belki sizler de bu mektubu sosyal medyada okumuşsunuzdur.

Ne  anladınız ya da ne gördünüz o mektupta?

Ben yalnızlık, tükenmişlik, düşünen, sorgulayan, hayata ve çevresine bağlanamamış gencecik biri gördüm. Ailesi ile hani o eski Türk filmlerinde olduğu gibi istediği yakınlığı kuramamış, aile olmayı hissedememiş birini gördüm.

Aslında anlatmayı,  anlaşılmayı, birinin elinden tutup onu çekip çıkarmasını istediğini gördüm. Sonra da düşündüm, “neden oldu bu, neden gençler intihara eğilimli hale geldi?”

Bu da bir tür salgın gibi üstelik bu eğilimi, büyüklerine değil bu kez sadece akranlarına taşıyorlar.

Dünya’da 16-24 arasındaki gençlerde intihar sonucu ölüm oranları trafik kazalarına bağlı ölüm oranlarından daha yüksek.

Neden?

Furkan Celep, “Bir ev, bir araba için yaşamak çok anlamsız” diyor.

Dünya’da gençler yürüyüş yapıyorlar; etkinliklerde, gösterilerde açtıkları pankartlarda “Uğruna yaşanacak bir amacımız yok. Neden yaşayalım?” diye haykırıyorlar.

Neden?

Bu, günümüz Dünyasında insanın “anlam” arayışını gösteriyor bize.

İnsan, eksik olduğunu bilen ama neyin eksik olduğunu bilmeyen bir varlık. Bütünlük duygusuna ihtiyacımız var. Ama bunu sağlamak kolay değil tabi.

Bütün olamıyoruz; tek başımıza var olamıyoruz… Bu açığı kapatmak için başka şeylere ihtiyacımız var.

Bunlar mutluluk, başarı, zenginlik, aşk, popülerlik, yakışıklılık, güzellik, son model bir şeyler …

Her şey olabilir. Bir ideal, bir umut…

Bu umut ya da ideali sürdüremediğimizde tükeniyoruz, depresyona giriyoruz. Bu umudu ya da ideali kesin kaybettiğimizde de yaşam bağlarımız çok zayıflıyor.

Gençler, umutlarını, ideallerini, yaşama ilişkin “anlam” arayışlarını bulamadıkları için yaşam heyecanlarını, coşkularını hızla kaybediyorlar. Kesin olarak umutları zayıfladığı için.

Hayatta onları hiçbir şeyin artık mutlu edemeyeceğini düşündükleri, daha yaşayamadan heyecanlarını, heveslerini kaybettikleri  için gelecekle, yaşamla bağlarını koparıyorlar.

Ama bu kadar intihar vakası yaşanıyorken insanlar mutluluğu aradıklarını söylerken, hatta yapılan araştırmalara göre mutsuz ülkelerden biri iken sosyal medyada dolaştığımızda herkes mutlu gözüküyor değil mi?

Kimsenin derdi yok, herkes mutluluk içinde, umutlu olduğu görülüyor. Bu bir “mutluluk yarışı” gibi sanki.

Hadi kendinize itiraf edin; şu sorular akılınıza gelmiştir:

“Gerçekten onlar hep mutlu mu? Ben değil de onlar neden hep mutlu? Nereden buluyorlar bu kadar parayı da gezebiliyorlar? Benden başka herkes güzel/yakışıklı mı?”

Peki, siz kendinize sordunuz mu, “mutlu muyum” diye?

En son yaşadığınız mutluluk verici olayın etkisi ne kadar sürdü?

Ya da benim hiç yanıtını bulamadığım bir soru, “en mutlu olduğum an hangisi?”

Bayramdan bayrama bize alınan ayakkabılar, hep birlikte gidilen piknikler, yeni bir TV kanalının açılışı,  okuma bayramında alınan kırmızı kurdele belki…

Çocuklarınız bunlardan aynı bizim gibi mi mutlu oluyor?

Onların mutluluğu için her şeyi yaparım”, dediğinizi duyar gibiyim; yaparsınız da eminim.

Ama hiç tüm aile yemekte sohbet ettiniz mi ? Ya da daha zor bir soru sorayım, gerçek doğal bir merak duygusu ile çocuğunuza “nasılsın, bugünün nasıl geçti, kendini nasıl hissediyorsun” diye sordunuz mu?

Onu gerçekten tanıyor musunuz?

Heyecanla ve isteyerek oyun oynadınız mı çocuklarınızla? Arkadaşlarınıza, komşularınıza ayırdığımız zamanı ailenize de ayırıyor musunuz? Severek isteyerek zevkle evinize gidiyor musunuz?

Her şeyi daha fazla mutlu olmak İçin yapıyoruz. Daha çok çalışma, daha çok alış, daha çok veriş.

Ama çoğumuz mutlu değiliz.

Mutluluk Bilimi” diye bir uzmanlık alanı ortaya çıkmışken, neden bu kadar mutsuz insan var? Mutluluğa giden yolda her türlü mutsuzluğu yaşamak, ya da yaşadığımız şeylerdeki mutlulukları görememek mubah mı?

Eğitim sisteminin içine dahil oldukları ilk andan itibaren çocuklarımıza duygusal sorunları ile baş etme stratejileri geliştirme dersleri verilse, üretmeyi, kendini sevmeyi, kendi ile vakit geçirebilmeyi, kendiyle barışık olmayı öğretebilsek, acaba Furkan bugün ne yapıyor olurdu?

Ben ne yazıyor olurdum?

Psikolojik Danışman Müzeyyen Çuhadar Kasımova Psikoloji Merkezi

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
14 Kasım 2020 11:52
7 Mart 2021 16:53
7 Ocak 2021 13:16
8 Kasım 2020 14:18
27 Aralık 2020 14:21
YORUMLAR

  1. cengiz dedi ki:

    Onlara dünyanın neşeli bir yer olmadığını, sadece çok güçlülerin ayakta kalabileceğini, çok çalışması gerektiğini anlatmalıyız. Ona hissettirmeden özgüven kazandırmalıyız. Bunu şımartarak değil, yeteneklerinin gelişmesine yardımcı olarak, hedeflerine ulaşmasında güdülenmesini sağlayarak yapmalıyız. Özgüveni yüksek insan hayata olumlu bakar. Olumsuz durumlarda da psikolojisini korur ve mücadeleye devam eder.