Dolar 32,3712
Euro 35,0140
Altın 2.324,87
BİST 9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 24°C
Az Bulutlu
Bursa
24°C
Az Bulutlu
Cum 27°C
Cts 27°C
Paz 27°C
Pts 29°C

Seçmenin sağduyusu

Seçmenin sağduyusu
27 Mayıs 2021 09:15
430
A+
A-

AK Partinin iktidara geldiği 2002 yılını şöyle bir hatırlayalım, İktidarda bulunan DSP-MHP-ANAP hükümeti olabildiğince yıpranmış ekonomi darmadağın olmuş, Türk ekonomisi yurt dışından Dünya bankasından gelen Kemal Derviş’e emanet edilmiş İMF adeta kapımızdan ayrılmaz olmuştu.

Bu şartlarda Recep Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül- Bülent Arınç ve Abdullatif Şener birlikteliğinde kurulan AK Parti 03 Kasım 2002 yılında yapılan seçimde tek başına iktidara gelmişti.

O günlerde milletvekili olmamasına rağmen AK Parti genel başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan başta Avrupa olmak üzere dünyanın tüm liderleri ile görüşüyor, Türk ekonomisinin düzeltilmesi ve vatandaşın rahat bir nefes alması adına gerekli adımları atmaya başlıyordu.

O günlerde iktidarda bulunan AK Parti hükümetinin öncelikli hedefi AB’ye tam üye olabilmek için gerekli tüm adımları atmaktı, bir taraftan vatandaşı rahatlatacak ekonomik tedbirler alınıyor bir taraftan da AB’ye girebilmek adına yapılan çalışmalar Türk halkı tarafından büyük takdirle karşılanıyordu.

AK Parti bu hava içerisinde 2004 yılında yapılan yerel seçimlerde de çok büyük bir başarı gösteriyor başta İstanbul ve Ankara olmak üzere çok sayıda belediye yönetimini kazanıyordu.

Özellikle AB yolunda atmaya başladığı adımlar seçmen tarafından tasvip edilince AK Parti yıllar yılı girdiği her seçimden başarı ile çıktı Tayyip Erdoğan önce başbakan seçildi, Partiyi beraber kurduğu Abdullah Gül’ün ardından Türkiye Cumhuriyetinin yeni Cumhurbaşkanı seçilmişti.

Zaman bir taraftan akıp giderken hatırlanacağı gibi belli zamanlarda parti içerisinde çıkan anlaşmazlıklar dolayısı ile partiden önce Abdullatif Şener, sonra Abdullah Gül en sonunda da Bülent Arınç ayrıldı.

AK Partinin AB hedefinden uzaklaşmaya başlaması ile hatırlanacağı gibi oylarında da düşüş yaşanmaya başladı, 2015 yılında Ahmet Davutoğlu’nun genel başkanlığında seçime giren AK Parti yıllar sonra ilk kez tek başına iktidar olamayacak sayıda milletvekili kazandı.

Daha sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ortaya attığı “Cumhurbaşkanlığı hükümet Sistemi”, AK Parti tarafından da benimsenince seçime gidildi. O zamana kadar her kesimin bildiği gibi seçimden yüzde 30-35 oy oranı ile birinci çıkan AK Parti, hükümeti kurmaya yeterli milletvekili sayısı ile istediği icraatı yapabiliyorken “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” gereği mecburen yüzde 50’nin üzerinde oy almayı mecbur ediyordu.

Böylesi bir süreçte hemen her siyasi partinin oyunu almak gibi bir mecburiyet olunca AK Parti ile MHP’nin birlikte olduğu dışarıdan da BBP ve Vatan Partisinin destek verdiği “Cumhur ittifakı” siyasetin diğer tarafındaki “Millet İttifakı” ile amansız bir yarışa girmek zorunda kaldı.

Bu sıkıntı kendisini 31 Mart 2019 tarihinde en üst seviyede hissettirdi, İstanbul-Ankara-Antalya-Adana ve Mersin başta olmak üzere yıllar yılı AK Partili başkanlar tarafından yönetilen çok sayıda belediye millet ittifakına mensup adaylar tarafından kazanıldı.

Genel seçimler bilindiği gibi 2023 yılının haziran ayında yapılacak ancak şu sıralarda pek çok araştırma şirketinin yaptığı anketlere bakıldığında AK Partinin ve içerisinde bulunduğu “Cumhur İttifakının” eski gücünde olmadığı bununla birlikte Cumhurbaşkanlığını kazanmak adına gereken yüzde 50’lik oy oranının çok çok uzağında olduğunu gösteriyor.

Türkiye’de çok partili hayata geçilen 1950 yılından itibaren çok sayıda seçim yapıldı, her siyasi görüşten, her dünya görüşünden parti iktidara geldi aradan geçen 70 yıllık zaman dilimi içerisinde bu partiler kendi ölçülerine göre hizmet yaptılar taş üstüne taş koydular.

Türkiye şu sıralar siyaseten çok zorlu bir süreçten geçiyor, Bir taraf iktidarı elinde bulundurmanın bir tarafta iktidara gelmenin mücadelesini veriyor böylesi bir durumda yukarıda da belirttiğimiz gibi siyaset alabildiğine sertleşiyor siyaset dili hiç olmadığı kadar hırçınlaşıyor.

Bu tür sertliğe hiç ama hiç gerek yok zira ne olursa olsun ne anlatılırsa anlatsın neticede her siyasi partinin geleceği seçmenin elinde, 1950 yılından beri ince eleyip sık dokuyan Türk seçmeni bundan sonra da ölçecek biçecek ve kararını sandıkta verecek.

Millete güvenmek lazım.

Seçmene inanmak lazım.

Sertlikten, kavga dilinden uzak durmak lazım.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.