Dolar 32,5987
Euro 34,8108
Altın 2.496,49
BİST 9.464,60
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 17°C
Hafif Yağmurlu
Bursa
17°C
Hafif Yağmurlu
Cts 21°C
Paz 21°C
Pts 25°C
Sal 25°C

Orman Yanarken-2

20 Haziran 2021 11:33
574
A+
A-

(dünden devam…)
Gece geç saatlere kadar sürdü program. İlerleyen saatlerde oyun havaları ve koca bir kış dağlarda adeta hapsolmuş ve eğlenceye susamış insanların coşkusu görülmeye değerdi. En büyük eğlenceleri radyo olan bu insanların da eğlenmek hakkıydı şüphesiz. Kendileri için ayrılmış masada ziyafeti andıran bir sofrada karınlarını doyurdular. Özcan beyin göndermiş olduğu bir büyük rakıdan da birer kadeh doldurup içmeye başlamışlardı ki içkiyle arası hiç de iyi olmayan Yücel ağabeyleri Özcan beyin yanındaki yerinden kalkıp masalarına geldi ve “çocuklar sabah erkenden namaza kalkacaksınız, sakın bir kadehten fazla içmeyin” diye sıkı sıkı tembihte bulundu.  Masasına döndüğünde sürekli olarak ekibi gözlemledi. Gece büyük bir mutluluk içinde bitti, herkes evine döndü ve bizimkiler de koğuşlarına.

Sabahın köründe Yücel ağabeyleri gelip hepsini uyandırdı ve abdest alınıp doğru mescide gidildi. İlk ezanı Kenan okudu, Yücel ağabeylerinin tembihlediği gibi saba makamında. Zira sabah ezanı ortalıkta kuş sesleri ve  ormanın sessizliği dışında çıt çıkmazken o kadar güzel yankılanıyordu ki. Saba makamının insanı mest eden ilahi gücüyle birlikte muhteşem oluyordu. Bazen düşünmüşümdür, “bu ezan sesi dinsizi bile imana getirebilir” diye. Özel de imamlık yaptı ve namazı kıldılar. Hemen koğuşlara ve tekrar uykuya gömüldüler. Vakit öğleye gelmişti ki, Yücel ve Rıza ağabeyleri koğuşta “hadi hadi bugün piknik var” diye tekrar uyandırdılar. Birbirlerine şaşkın şaşkın “dağda ve ormanda neyin pikniği” der gibi baktılar.

Yine saz ekibi olarak hazırlanıp idarenin tahsis ettiği iki jipe binip piknik alanına gittiler. Şaşkınlıktan küçük dillerini yutacak gibi oldular piknik alanını görünce. Bir pınar kaynağı ve etrafında kurulmuş masalar ve İşletmenin tüm aileleri ve yine Kaymakam ve ailesi. Bu sefer akşamki gibi halktan kimse yoktu. Daha piknik alanına varılmadan bir koyun kesilmiş ve etler pişirilmişti. Hemen oturdular sofraya ve onlar da yemeye ve yine Yücel ağabeylerinin tembih ve talimatları gereği ölçülü bir şekilde rakı içmeye başladılar. Yine türküler, oyun havaları ve eğlenceler. Soğuk suya dayanabilen pınara girip ayılıp tekrar içmeye başlıyordu. Vakit öğleyi geçmiş ve gün yavaş yavaş dönmeye başlamıştı ki avcılar geldi. Dağda bir geyik vurmuşlar ve ikram etmek üzere getirmişlerdi. Anında geyik de parçalanıp yenecek hale getirildi ve bizim çocuklar hayatlarında ilk defa Geyik eti yediler. Koyun eti daha lezzetliydi sanki. Biraz kekremsi gelmişti geyik eti.

Karanlık basmak üzereyken pazartesi sabahı mesai başlayacak diye İşletmeye dönüldü.  Pazartesi, Salı ve takip eden günlerde her akşam sofralar kuruldu ve programlar yapıldı. Ancak, bu programlara sadece müdür ve yardımcıları ile şefler katılıyordu. Aileler hafta sonları iştirak ediyorlardı. Bu saltanat gibi yaşam bir hafta kadar sürdü. Hafta sonu Cuma akşamı yine program ve eğlence bittikten sonra geç vakit yattılar.  Birkaç saat sürdü ya da sürmedi ki Yücel ağabeylerinin canhıraş feryatları ve dışarıdan gelen bağırış çağırıştan dolayı uyandılar. “Hemen giyinin ve dışarı çıkın” diye bağırdı Yücel ağabeyleri ve dışarı çıktı. Afallamış bir vaziyette ve uyku sersemliği içerisinde apar topar giyinip koğuşun önüne çıktılar ki, korkunç bir manzara. Orman yanıyor ve her taraf kıpkızıl ateşler içinde yoğun bir telaş hakimdi.

Şaşkın şaşkın bakınırlarken İtfaiye kıyafeti giymiş bir adam geldi ve “ne duruyorsunuz, alın malzemeleri ve doğru ormana” diye bağırdı. “Bu yangın hemen durdurulmalı, yoksa evlere kadar gelecek ve kasaba bile yanacak. Hala ne bekliyorsunuz? Siz ne biçim itfaiyecisiniz?” diye bir kez daha bağırdı. Hiçbir şey anlamadan ellerine tutuşturulan birer kova su ve bir kazma ile yanan ormana doğru yürümeye ve koşmaya başladılar. Ortalık ana baba günüydü. Alevler her yanı sarmaya ve yükselmeye başlamıştı. Ellerindeki kovalardaki suları alevlere doğru döktüler. Sonra ellerinde boş bir kova ve ne işe yarayacağını bilemedikleri bir kazma ile kala kalmışlardı. Yanık kokuları, ve duman nefes almalarını güçleştirmeye başlamıştı. Özel, “yanan ağaçları keselim alevlerin ilerlemesini engelleriz”dedi. Hep birlikte bir şeyler yapmaya çalıştılar ve zaman ne kadar geçti bilinmez ama gün ağarmaya başlamış, İmamoğlu ve Kozan ilçelerinden gelen takviye güçlerle yangının önü alınmıştı ve eksiksiz bir şekilde koğuşlara döndüler ve birbirlerine bakıp başladılar gülmeye. Sinir sistemleri de bozulmuş ve karşılarında kapkara arkadaşlarını görünce dayanamayıp gülmeye başlamışlardı. Zaten esmer olan Ömer, sadece bir çift göz olarak duruyordu karşılarında. Hemen tuvaletlere gidip ellerini yüzlerini temizlemeye çalıştılar.

Sonra oturup ne olduğunu ve ne olacağını anlamaya çalıştılar. Derken Yücel ağabeyleri bir kamyonla geldi ve hemen eşyalarınızı toplayın ve kamyona binin, dönüyoruz” dedi. Alelacele hazırlanıp kamyona bindiler ve berbat bir halde beş saat sonra Adana’ya geldiler. Mahallede kamyondan indiklerinde Yücel ağabeyleri olanı biteni anlattı. Orman işletmesi müdürü Özcan bey yemeyi, içmeyi ve eğlenceyi seven bir adammış Yıllardır dağlarda ve ormanlarda yaşamak gerçekten zor olduğundan Yücel’le anlaşmış. Bir müzik gurubu oluşturulacak ve Orman işletmesine mevsimlik itfaiye eri kadrosunda gösterilecek, hem tatil olacak gelen gençler için hem de iki aylık bir gelir. Ancak, talih burada da karagözlü çocuğa sırtını dönmüş ve bir haftalık tatil kötü bir şekilde bitmişti. Hep birlikte söylendiler ve dağılıp evlerine gittiler.

Yedikleri ve yaşadıkları bir haftalık mutluluk yanlarına kâr kalmıştı. Karagözlü çocuk yıkanıp temizlenip de yatağına girdiğinde bu yaşanılanların aslında hiç de etik olmadığını, ancak burada bile şansının tutmadığını düşünüp üzülmeye başlamıştı. Böylesi karmaşık düşünceler içinde uyuyakaldı. Sabah uyanıp da anacığının hazırladığı mütevazı kahvaltıyı yaparken anacığı “oğlum” dedi, bizim kursağımızdan haram lokma geçmez, geçemez, bu yüzden çok üzülme.”

Gözyaşlarını tutamayıp sarıldı anacığına. “Haklısın anam” dedi, “bize her şeyin helâli gerek.” ORMAN YANARKEN SADECE AĞLANIR, GÜLÜNMEZ.”

NOT: Yukarıda anlatılan tamamen gerçek olaylarda yer ve insan isimleri farklı yazılmıştır.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
3 Nisan 2021 14:53
17 Ekim 2021 11:31
3 Ağustos 2021 15:51
12 Mart 2022 08:22
27 Temmuz 2021 11:04
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.