Dolar 32,5286
Euro 34,9326
Altın 2.438,75
BİST 9.716,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 22°C
Az Bulutlu
Bursa
22°C
Az Bulutlu
Cum 22°C
Cts 16°C
Paz 18°C
Pts 19°C

Dede ve Torun

30 Aralık 2020 08:56
552
A+
A-

“Yiğit, yeter artık, bir daha getirmeyeceğim seni. Otur, ödevlerini yap” diye kızdı annesi Yiğit’e. Pek de takmadı Yiğit annesini. Her çocuk gibi oyun daha tatlıydı. Bu kez bahçeye çıkıp top oynamaya başladı.

Pencereden keyifle izliyordu torununu dedesi, Bir yandan da annesine bakıp bıyık altından gülümsüyordu. “Aşk olsun baba” dedi. “Ben onun iyiliği için uğraşıyorum, terbiyeli ve çalışkan bir çocuk olmasını istiyorum. Sen geçmiş kıs kıs gülüyorsun”

“Kızım” dedi ve devam etti “Burası Dede evi,  Nine evi. Yani burası bu çocuğun özgürlük alanı. Şımarma alanı. Cin gibi maşallah, her şeyin farkında. Merak etme, hem zeki, hem de çalışkan ve de terbiyeli bir delikanlı olacak. Ama burası terbiye yeri değil. Evinizde gerekeni yap ve çocuğun mutluluğunu bozma.”

Biraz sonra ter içinde koşarak girdi evin içine ve hemen üstünü değiştirdi annesi. Sıkı bir pazarlıktan sonra 20 dakikada anlaştılar ve alıp annesinin telefonunu hemen dedesinin kucağına başını yaslayıp oynamaya başladı telefonuyla.

60 yıl geriye gitti dede, torunu Yiğit’in simsiyah saçlarını parmaklarıyla tararken ve okşarken. Pek tanımadığı babasının annesi de babası da ölmüştü kendisi doğmadan. O nedenle baba tarafından ne dede ne de nine bilmemişti.

Yaz aylarında gittiği annesinin köyünde dünyanın en güzel ninesini görürdü. Hemen gözleri dolardı Emine hatunun, “ne kadar da zayıf bu kara gözlü çocuk” diye söylenir, yumurtalar, ballı bazlamalar yapar,  iki günde şişmanlatmaya çalışırdı.

Öyle iyi kalpli ve sevgi doluydu ki, yıllar sonra öldüğünde Yüreğir ovasındaki 93 köyden insanlar cenazesine gelmişti. Hiçbir ağanın cenazesi bu kadar kalabalık görmemişti. İşte bu Emine hatun bütün bu torun sevgisini kocası Mecit ağanın zulmüne rağmen yapardı. Kinci bir adamdı Mecit ağa ve de zalimdi. Bu çocuk ve kardeşlerine ve de annelerine. Koca Mecit ağanın kızı İsmail ağanın oğlu Fethi’ye kaçmış ve şerefini lekelemişti. Hiç affetmedi bu yüzden.

Çok kavga ederleri karı koca el ayak çekilince. “”Hadi kızımız bir hata yaptı, ama bu sabilerin ne günahı var? Hiç mi merhamet yok sende” diye söylenirdi Emine hatun. Ama Mecit ağada tık yok.

Çocuk aklıyla ve saf içgüdüleriyle hissederdi dedesinin kendisini sevmediğini ve bu nedenle hiç yaklaşmazdı yanına. Bir keresinde çocukça bir sevgiyle yaklaşmış ve “dede, ver elini öpeyim” demişti de almıştı ağzının payını. Elinin tersiyle iteklemiş çocuğu ve kalkıp öğlen namazı için camiye doğru yürümüştü. Arkasından “namazın kabul olmasın” diye ağlayarak dua etmişti.

Acımasız köy koşullarında akran olan çocuklara güreş tuttururlar ve kazanan çocuklarıyla gururlanırdı babalar. Ne güreş tutmayı bilir ne de güreşirdi. Alay ederlerdi köy çocukları “şehir züppesi” diye. Küçükken geçirmiş olduğu bir hastalıktan dolayı başının yarıya yakınında saç dökülmüş ve yer yer geçici kellikler oluşmuştu. Bunları kapatmak için saçlarını uzatırdı.

İşte dedesini çıldırtan da bu uzun saçlardı. Anlamazdı delikanlılık arefesindeki bir çocuğun ruh halinden. “Gomonist olur bu şerefsizin dölü” diye söylenirdi. Ama yıllar geçtikçe diğer sevgili torunları da modaya uyup uzun saç bırakmış ve İspanyol paça pantolon bile giymişlerdi.

Her şeye inat, herkese inat, annesinin yüzünü ağartmış ve başarılı bir öğrencilik döneminden sonra üniversite bitirmişti. Dedesinin Üniversite bitiren ilk torunu olmuştu.

Aradan geçen yirmi sene sonunda ve ölüm döşeğinde son sözü “Yüzümü bir tek bu deli oğlan güldürdü, Allah razı olsun” olmuştu dedesinin. Ama bu yüreğindeki burukluğu, dede sevgisi bilmeden tek başına büyümenin anlatılamaz zorluğunu hiç azaltmamıştı. Ne gariptir ki galiba ninesinden kaynaklı yüreğinde nefret de yoktu dedesine. Ama hep buruktu.

Şimdi kendisi torun sahibi olmuş ve yaşlanmaya başlamıştı. Bir çocuktaki dede sevgisinin ve anılarının neler yaratabileceğini iyi bildiğinden Yiğit’e böyle davranıyordu. İstiyordu ki, Yiğit anılarında güzel bir Dede biriktirebilsin.

“Yeter artık 30 dakika oldu, bırak artık” diye bağıran kızının sesiyle irkildi. Yiğit de “ lütfen beş dakika daha” diye maskaralık yapıyordu annesine.

Ve şükredecek çok şeyinin olduğunu hatırladı tekrar. Dolan gözlerini göstermemek için odasına çıktı ve öylece uzandı. Daldı tekrar anılara, yüreğinin bir tarafında hüzün bir tarafında mutluluk. Köyün güreşen gürbüz çocukları ilk delikanlı olduğu dönemlerdeki bir anıyı canlandırdı. Mahalledeki örgücü Bahriye ablanın İstanbul’dan yeğeni gelmişti. Bakımlı, işveli, cilveli bir İstanbul kızı. Pek de güzel. Fatma ile tanışabilmek için bir kurnazlık düşünmüş ve simit satışının kazançlarından biriktirdiği bayram harçlığıyla gitmiş Fenerbahçe sarısı yün almıştı. Bahriye ablanın dolayısıyla Fatma’nın yanına daha kolay gidebiliyordu. Sonunda Fatma ile işi pişirmiş ve birlikte sinemaya gitmişlerdi. Hülya Koçyiğit ile Kartal Tibet’in bir aşk filmi vardı Asri Sinemada. Film arasında gazoz içmişler ve film seyrederken el ele dahi tutuşmuşlardı.

Bu durumu pek de hazmedemeyen biri vardı mahallede, Dokuzların Ahmet. Neredeyse kendisinin iki katıydı ve o da aynı kıza vurgundu. Bayram sabahı Bahriye ablanın örmüş olduğu Fenerbahçe sarısı kazağı giymiş pek de havalı dolaşırken mahallede Ahmet’in saldırısına uğradı ve hayatının ilk kavgasını yaptı. Ahmet tam üç kez kaldırıp kaldırıp yere vurmuştu kendisini. Ama pes etmek yoktu hayatında.  Sonunda Ahmet pes etti. “Tamam lan, kız senin. Ama ben dövdüm seni.”  Bundan sonra boks öğrenmesi gerektiğine de karar verdi. Mahalledeki tulumbadan su çekip elini yüzünü yıkarken bir yandan da gülüyordu. Pes etmemiş, kız arkadaşına sahip çıkmıştı.

Bir tanecik torununa bunları anlatmalıydı ki, ne olursa olsun sevdiklerini bırakmasın.

 

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
24 Ağustos 2021 08:14
9 Mart 2022 06:25
16 Eylül 2021 08:22
21 Nisan 2021 08:39
8 Mayıs 2021 10:08
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.