Çentik
Küçükken gittiğim annemin köyündeki dedemin çiftliğinde bir köpek vardı. Nemrut olduğu kadar da muzip yanları olduğunu sonradan öğrendiğim dedemin Kangal köpeğiydi. Adı Makarios. Evet, güney Kıbrıs Rum kesiminin eli kanlı katilinin adı. Neden bu ismi koymuştu dedem ona hiç bir zaman soramadığımız gibi öğrenemedik de, çünkü pamuk gibi bir köpekti. Çok zeki ve asil bir hayvan olduğu her halinden belliydi. Senede bir gittiğimiz halde hiç unutmazdı bizi. Hemen koşardık kardeşlerimle birlikte yanına ve hatta üzerine dahi çıkardık. Eğer canını yakarsak istemeden şöyle bir başını yana sallar ve güçlü bir sesle bir kere havlardı. Çiftliğin önünden herhangi bir yabancı geçtiğinde başını bir kaldırır, birkaç kez havlar ve susarsa dedem kahyaya seslenir “misafir var, içeri alın” derdi. Ama Makarios havlamaya devam eder ve çiftlik kapısına doğru öfkeyle giderse içeri aldırmazdı “bu insandan kötülük gelir” diye. Yıllar geçip de bir yaz gittiğimizde Makarios yoktu, yerine bir başka Kangal yavrusu alınmıştı. Dayımın çocukları Makiros’un kışın çiftlikten ayrıldığını ve kesinlikle ölmüş olduğunu söylediler. Zira asil köpekler sahiplerine öldüklerini göstermezlermiş.
Yıllar sonra askerdeyken bir kurt köpeğiyle ölüm kalım savaşı yaşadıktan sonra köpek sevgim yerini müthiş bir korkuya bıraktı. Çocukluğumdan bu yana oyunlar oynadığım köpeklerden artık kaçmaya başlamıştım. Aynı kaldırımda yürürken bir köpek görsem hemen karşı kaldırıma geçiyordum. Ta ki, tekrar köydeki gibi bahçeli bir evde yaşamaya başlayıncaya kadar devam etti bu. İlk işim on bir sene önce evdekilerin bir kısmının muhalefetine rağmen bir Alman Kurt yavrusu aldım, daha iki aylık. Aman Allah’ım ne büyük bir mutluluktu bu. Minicik bir canlı ve kucağımda ve ellerimle mama yediriyorum. Arada bir kaşınan dişlerini istemeden parmaklarıma geçiriyor ama kızamıyorum bile. Böylece yıllardır süren korkum bir anda uçup gidiverdi. Galiba istemesem de biraz dedeme çekmişim. Adını Çentik koydum. Çok da çabuk büyüyorlar. Şimdi o da benim gibi yaşlanmaya başladı ve gezdirmeye gücüm yetmediği için her akşam salıyorum dışarıya. Koşup, dolaşıp tüm stresini boşaltıyor ve sabah kendiliğinden evine dönüp yuvasına geliyor. Biliyorum o da çok yalnızlık çekiyor ama yapabileceğim başka bir şey yok.
Ne zaman yorgun ve bitkin olsam, ne zaman ruhum kararsa ona dokunup onu sevdiğimde ve o da bir insan gibi bana sarıldığında yeniden bir yaşam sevinci doluyor içime. Hep Makarios’u hatırlıyorum Çentik’e baktıkça. O da evin önüne bir yabancı gelse önce hafif bir havlıyor ve susuyorsa o gelen “iyi” diyorum. Sürekli havlıyor ve saldıracak gibi davranıyorsa o kişi veya kişilere karşı daha temkinli oluyorum.
İmkanı olan tüm dostlarıma birer köpek ya da kedi alın hayatınıza demek istiyorum. Ama lütfen, bir milyon kere lütfen yazın alıp da kışın salmayın sokaklara. Onlar eve alışınca sokakta yaşayamıyor ve acı içinde ölüyorlar.
Sevgi dolu dostlar diliyorum.