Biriktirmek
Birkaç yazımda da söylemiştim; “Bu ülkede siyasi konularda yazmak sanırım çok kolaydır.” Zira her gün o kadar çok malzeme çıkıyor ki, baş döndürücü bir hızla gündemler değişiveriyor. Günde en az beş çeşit gündem değişikliği olduğundan yazmak çok kolay gibi geliyor bana. Lütfen siyasi konularda yazan değerli profesyonel yazarlar alınmasın ama benim gibi amatör bir YAZAN için hiç de kolay olmuyor her gün başka bir konu bulmak ve onun üzerine yazılar yazmak. Bu nedenle yapacağım ve yaptığım hatalar için peşinen affınızı diliyorum.
Biriktirmek, bir şeyi ölçülü kullanarak bir bölümünü artırmak, toplayıp bir yere yığmak anlamında kullanılan bir sözcüktür. Bence de eldekinin tamamını harcamayıp bir bölümünü saklamak, bir kenara ayırmak son derece olumlu bir davranış gibi görünürse her konuda olumlu olduğunu söyleyemeyeceğim. Ekonomik anlamda, maddesel anlamda çok doğru olduğunu düşündüğüm biriktirmek konusunu biraz daha farklı boyutlarda irdelemeye çalışacağım. Tabii ki elde edilen kazancın tamamını harcamak veya kullanmak ve bitirmek hiç de akıllıca bir davranış değildir. Dünyanın binbir türlü hali var felsefesiyle elde edilen kazancın bir bölümünü saklayıp biriktirmek ileride olabilecek muhtemel sıkıntılarda Hızır gibi imdada yetişecektir. Hatta bu konuda güzel atasözlerimiz de vardır. “Sakla samanı, gelir zamanı” gibi.
Hele de ülkemizde birincil hedefimiz başımızı sokacak bir ev sahibi olabilmektir. Bunun için de kazancımızın belirli bir bölümünü biriktirip bir ev sahibi olmak için çabalarız. Belki de yaşamımızın birçok evresinden vazgeçeriz ki, kiradan kurtulalım ve çocuklarımıza hiç olmazsa bir ev bırakalım diye. Hep yarını düşünür ve bugünü hiçe sayarız genellikle.
Ama bugün bunlara da fazla değinmek istemiyorum. Duygularımızı biriktirmekle ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Genellikle öfkelerimizi ve kırgınlıklarımızı biriktirir ve içimizde birer volkan haline getiririz. Ve bir gün bu volkan öyle bir patlar ki fışkırttığı lavlar tüm çevremizi yok edecek şekilde yakar ve yaralar. Oysa ki, yaşadığımız hayal kırıklıklarını, incitilmişlikleri içimize atmayıp, biriktirmeyip anında dışa vursak ve karşımızdakilere yaptıklarının yanlış olduğunu söylesek veya bu şekilde davranışlarının nedenini sorsak belki de birçok yanlış anlaşılmaların önüne geçmiş olabiliriz. Böylece kırgınlıkların veya küskünlüklerin önüne geçmiş ve içimizde bir volkan büyütmemiş oluruz.
Övgülerimizi de nedense içimizde saklarız genellikle. Eleştiride çok cömert, övgüde ise çok cimri davranırız. Halbuki karşımızdaki insan veya insanlar iyi bir şeyler yapmışsa içten içe sevinmek ve mutlu olmak yerine onları kutlasak ve yaptıklarının çok güzel şeyler olduğunu söylesek daha güzel olur. Böylece karşımızdakiler yaptıklarının takdir edildiğinin anlaşılmasının mutluluğuyla daha çok iyi işler yapmaya gayret ederler.
Bir de sevgilerimizi içimize atıp biriktirme gibi bana göre çok aptalca huylarımız da vardır. En basiti, büyüklerimiz “Aman şımarmasınlar” diyerek çocuklarına olan sevgilerini bile içlerine atıp uykularında sevmiştir. O çocuk da “bu ne biçim baba, beni hiç sevmiyor” düşüncesiyle ne büyük travmalar yaşamıştır içinde kimbilir. Ya da sevdiğimiz kadına ya da erkeğe sevgimizi belli etmekten ya da söylemekten hep çekinmişizdir. Sanki “SENİ SEVİYORUM” demek ayıpmış gibi. Hep içimize atmış ve içimizde biriktirmişizdir sevgiyi. Bir düşünsek oysa ki, “^ya yarın söyleyecek zaman bulamazsak ya toprak çağırırsa”. Kime söyleyeceğiz o biriktirdiğimiz sevgiyi? Neye yarar ki o zaman biriktirdiğimiz sevgi? Sevgiyi biriktirmek sanki sevgiyi hapsetmek gibi geliyor bana.
Biriktirmek bazı konularda çok iyi gelse de kırgınlıklarımızı ve de özellikle SEVGİMİZİ BİRİKTİRMEMEK gerektiğini düşünüyorum.