Adanalıyık Allah’ın Adamıyık
1911 yılı sonlarıydı. Padişah’ın emriyle Trablusgarp’a sefere gidilecekti ve asker toplamak gerekiyordu. Çukurova’nın Yörük köylerinden eli silah tutan gençler askere alınıyordu. Gülsüm’ün iki oğlu iki de kızı vardı. Büyük oğlan Cumali’yi askere aldılar. İçi ne kadar yanarsa yansın sesini çıkaramadı Gülsüm. Diyemedi “ Kocamı da alıp götürdünüz bilmem ne seferi için halâ dönmedi, iki oğlum ve iki kızım da yetim büyüdü.” Dese başı çok fena yanacaktı. Yutkundu, sustu ve içine attı öfkesini. Böylece asker oldu pehlivan Cumali. Çukurova’da sırtı yere gelmemiş, bileğini büken çıkmamıştı. Babasının yokluğunu anasına hissettirmemeye çalışmış ve kardeşlerine baba olmuştu. Çaresiz gitti Trablusgarp’a. İtalyanlar Osmanlı’nın iyice zayıfladığını fark edip diğer deniz aşırı ülkeler gibi sömürge elde etmek hayaliyle Libya’ya göz dikmişti. Bu nedenle bir nota verip savaşa girdiler Osmanlı ile. Bu aynı zamanda sonradan Gazi Mustafa Kemal Atatürk olacak kahramanın ilk savaşıydı. Komutasındaki yiğitlerle aslanlar gibi savaştı. Ancak, padişah, Balkanlardaki başkaldırmaları görüp zayıflamamak için İtalyanlarla Uşi Anlaşması’nı imzaladı. Rodos ve 12 Ada’yı İtalyanlara bıraktı. Şimdiki yalancı tarihçilerin dediği gibi Lozan’da verilmedi 12 Ada.
Böylece Cumali Trablusgarp’tan döndü ama köyüne gidemeden Balkanlardaki savaşa katıldı. Balkanlarda Yunanistan, Bulgaristan, Karadağ ve Sırbistan birleşerek Osmanlıya kafa tutmuş ve Osmanlı ne yazık ki burada da kaybederek geri çekilmişti,
Yine dönemedi köyüne. Böylesine yiğit bir askeri kolay kolay bırakamadılar. Oradan Dünya tarihinin en vahşi ve en alçak saldırılarının gerçekleştirildiği Çanakkale’ye gitti. Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi “ne hayâsızca tahaşşüt ki uyuklar kapalı. Nerde gösterdiği vahşetle, bu bir Avrupalı dedirir. Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi. Varsa gelmiş, açılıp mahbesi yahut kafesi”
Cumali, Adana ve Çukurova’dan gelen diğer yiğitlerle birlikte cansiperane savaşıyor ve Çanakkale’nin geçilmez olduğunu İngilizlere ve Anzaklara öğretiyordu. Bir bayırda konuşlanan bu Adanalı askerler kendi aralarında bir parola oluşturmuş ve siperlerine bir mavi plaket takmışlardı. Böylece o bayır Adana bayırı olarak anılmaya başlandı. İngiliz ve Anzak askerlerini öldürüp tekrar onların siperlerine atıyorlar ve gözdağı veriyorlardı. Bir süre sonra İngilizler ve Anzaklar “Orada Allah’ın adamları var, Allah’ları onları koruyor” diyerek korktuklarını açıkça ortaya koymuşlardı. Bunun üzerine İngiliz birlikleri o güne kadar görülmemiş şekilde Adana bayırını ateş altına almış ve aynı günde 900 Adanalı şehit düşmüştü.
İşte böyle bir savaşın içindeki Cumali gece olmuş ve sanki yarın sabah şehit olacaklarını hissetmiş gibi bir İngiliz askerinden aldığı cigarayı yakmış düşünüyordu. Her duman çekişinde babası ve köyü geliyordu aklına. Sonra da anası Gülsüm, kardeşi Hasan ve küçücük kız kardeşleri. “Eğer ben de şehit düşer de dönemezsem annem iyice yalnız kalacak. Allah vere de kardeşim Hasan’ı da askere almasalar da evde bir erkek kalsa. Bilmiyordu ki kardeşi iki sene önce askere alınmış ve bir sene önce Allahuekber Dağları’nda Enver Paşa’nın basiretsizliğinden ve salaklığından şehit düşmüştü. “Kardeşim Hasan benim gibi güçlü değil, askere alınırsa dayanamaz” diye geçirdi içinden. Ertesi sabah cennette kardeşiyle buluşacağından habersiz bir cigara daha yaktı. Nedense bütün gün ölesiye çarpıştığı ve yorgunluktan bitap düştüğü halde bir türlü uyuyamıyordu tıpkı öbür arkadaşları gibi. Anasına ve kardeşlerine bakmak için bir yuva kurmayı bile düşünmemişti. Ama kardeşi Hasan’ın Gülbahar’la olan aşkını biliyor ve askerden dönüşte onları başgöz etmeyi düşünüyordu. Belki de pehlivanlıkta ilerler ve Cihan pehlivanı bile olabilirdi.
İçine doğmuştu şehâdet şerbetini içeceği sanki. Sabah namazını kılıp selâm verdikten sonra başlayan çatışmada kalbine ve başına gelen iki mermi yıkılmaz gibi duran Cumali’yi yıktı. Ve o gün 900 Adanalı cennete koştular.
Ama ne o Adanalılar ne de ülkemin dört bir yanından gelen yiğitler boşa ölmemişlerdi. Dünya tarihinin en alçak ve en vahşi ve de en şerefsiz saldırıları Atatürk önderliğindeki tüm askerlerimiz sayesinde püskürtülmüş ve CANAKKALE GEÇİLEMEMİŞTİR. Bu zafer İleride kurulacak olan TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN ilk ışıkları olarak tarihteki yerini almıştır.
Adana’lıyık, Allah’ın adamıyık. Ne dün geçildi Çanakkale ne de yarın geçilecek. Çok Cumali’ler, Hasan’lar, Mamoş’lar vardır bu topraklarda. Zira “Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.”
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE.