Kendine Son Kullanma Tarihi Koyma!

Hayat garip bir yarış. Daha doğar doğmaz başlıyor insanlar senin yerine kurallar koymaya. Hangi yaşta ne yapman gerektiğini, neyi yaparsan geç kalmış sayılacağını, neyi yapmazsan eksik olacağını fısıldıyorlar kulağına.
Bir bakmışsın, toplumun görünmez takvimiyle yaşıyorsun. Herkesin senden beklentisi var ama kimse sana sen ne istiyorsun diye sormuyor.
Yıllar geçtikçe bazı cümleler sürekli önüne çıkıyor:
“Bu saatten sonra mı?”
“Senin yaşın geçti artık.”
“O iş bu yaştan sonra yapılmaz.”
İnanma onlara. Hayat, sen ne zaman başlamak istersen, işte o zaman başlar.
Hayallerin, cesaretin, umutların ve yolların yaşla, zamanla sınırlı değil. Bazen insanlar kendi cesaretsizliklerini sana ‘geç kalmışlık’ süsüyle satmaya çalışır. Onların pes ettiği yer senin yeni başlangıcın olabilir.
Kim demiş yeni bir şey öğrenmenin, başka bir yola sapmanın yaşı olur diye?
Kim karar vermiş sevmenin, affetmenin, vazgeçmenin ya da yeniden denemenin süresi olduğuna?
Bazı insanlar hayatı bir liste gibi yaşıyor. “Şu yaşta okul, şu yaşta evlilik, şu yaşta çocuk, şu yaşta iş, şu yaşta emeklilik…”
Ama gerçek şu ki; hayatın listesi senin elinde. Dilersen 50 yaşında yepyeni bir iş kurarsın. Dilersen 60’ında âşık olursun. 70’inde yolculuğa çıkarsın.
Bu yüzden, kendine sakın son kullanma tarihi koyma.
Ne düşlerine, ne heyecanına, ne merakına, ne sevdana…
Çünkü bazen en güzel hikâyeler tam da ‘artık bitti’ dediğin yerde başlar.
Bazen herkes durduğunda, sen başlarsın.
Ve bir bakarsın ki, en iyi halin, en güzel günlerin, en doğru yolun, tam da o geç kaldığını sandığın zamandaymış.
Sen yeter ki içindeki sesi dinle.
Bir yerlerde bir ses varsa, bir his, bir heyecan…
İşte en doğru zaman, o an.
Hiçbir şey için geç değil. Çünkü sen hayattasın.
Ve hayat, sen yaşadıkça, her sabah yeniden başlama şansı veriyor.
Bugün cesaretin yoksa, yarın gelir. Bugün yapamadığın için üzülme. Yarın denersin.
Yeter ki kendine, ruhuna ve hayallerine son kullanma tarihi koyma.
Senin hikâyen daha bitmedi.
Ve belki de en güzel yerindesin.