Türkiye’de Yeni Yıl Kutlamak Üzerinden Kutuplaşma
Türkiye’de yeni yıl kutlamaları, geçmişten bugüne şekil değiştirmiştir ama özü pek değişmemiştir. Eskiden aileler yılbaşı akşamı bir araya gelir, sofralar kurulur, tombala oynanır, kestane pişer, piyango çekilişi heyecanla beklenirdi. Televizyondaki programlar izlenir, çocuklar geç saate kadar ayakta kalmanın keyfini çıkarırdı. Bunların hiçbiri bir dini ritüel değildi; aile olmanın, birlikte olmanın, bir yılı kapatıp yeni yıla umutla bakmanın karşılığıydı.
Bugün ise yeni yıl, toplumsal bir sevinçten çok sert bir ideolojik tartışmanın konusu haline gelmiş durumda. Noel ile yılbaşı birbirine karıştırılıyor, Noel Baba, yılbaşı ağacı gibi semboller üzerinden niyet okunuyor ve mesele hızla kutuplaştırıcı bir dile çekiliyor. Oysa Noel, Hristiyan dünyasında Hz. İsa’nın doğumunu anmaya yönelik dini bir bayramdır; yılbaşı ise sadece takvimin değişmesidir. Bu iki kavramı ayırmadan yapılan her tartışma, meseleyi sağlıksız bir zemine taşıyor.
Semboller, tek başına anlam taşımaz. Noel Baba, yılbaşı ağacı, süsler… Bunların hiçbiri tek başına anlam ifade etmez. Önemli olan, toplumun ve bireyin o sembole ne anlam yüklediğidir. Aynı nesne bir yerde dini bir anlam taşırken, başka bir yerde tamamen kültürel ya da eğlenceli bir temsile dönüşebilir.
Zaten dünya tarihi bunun örnekleriyle doludur. Kültürler yüzyıllar boyunca birbirinden etkilenmiş, iç içe geçmiş, dönüşmüştür. Yemekler, müzikler, kelimeler, kıyafetler, hatta ritüeller… Türkiye gibi tarih boyunca farklı inançlara, coğrafyalara ve medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir toplumda bu etkileşim daha da görünür.
Hiçbir kültür, tarih boyunca tamamen yalıtılmış şekilde yaşamamıştır. Türkler de farklı coğrafyalarda, farklı inançlarla temas etmiş,bu temaslar kültürü dönüştürmüştür. Bu durum bir yozlaşma değil, kültürel etkileşimin doğal sonucudur.
Bu tartışmanın en hassas yanı ise çocuklardır. Çocuklar sembolleri yetişkinler gibi yorumlamaz, onlar için yılbaşı, ışık, dilek, hediye, birlikte olma ve sevinçtir. Bu sevinç yanlış, tehlikeli ya da sakıncalı olarak anlatılması , çocuğun dünyasında umutla ilgili kırılma yaratır.
Bugün çocukların gerçekten korunması gereken onca alan varken şiddet, ihmal, dijital bağımlılık, belirsizlik … umut içeren sembolik bir zaman dilimini hedef almak, önceliklerin karıştığının bir göstergesi. Sağlıklı olan, çocukları korkutarak soğutmak değil; anlamlandırarak anlatmaktır. “Biz bunu böyle yaşıyoruz”, “bizim için önemli olan şu değerler” diyebilmektir.
Asıl mesele, başka kültürleri ya da inançları kötülemek olmamalı, kendi inanç ve değerlerimizin manasını gerçekten içselleştirebilmeli. Çünkü, korku diliyle kurulan her cümle ayrışmayı büyütür.
Benim de dileğim; yeni yılın, farklılıkları tehdit değil zenginlik olarak görebildiğimiz, çocuklara umudu suç gibi hissettirmediğimiz, kendi değerlerimizi başkasını ötekileştirmeden yaşayabildiğimiz bir başlangıç olması. Daha sakin, daha anlayışlı, daha bir arada olduğumuz bir yıl olsun.