Sindirella Sendromu: Bağımsızlık Korkusu Yaşayan Kadınlar!
Bağlanma stillerimiz, hayat boyu kurduğumuz ilişkilerin temelini belirleyen en önemli unsurlardan biridir. Güvenli, kaygılı ve kaçınan bağlanma stilleri; çocuklukta bakım veren kişiyle yaşanan deneyimlerin yansımasıdır. Özellikle anne-çocuk ilişkisinde sevgi, güven ve destek hissinin varlığı ya da yokluğu, bireyin gelecekte bağımsız mı yoksa başkalarına bağımlı bir kişilik mi geliştireceğini etkiler.
Bu noktada Sindirella Sendromu’ndan bahsetmek isterim.
Adını hepimizin bildiği Sindirella masalından alan ve ilk kez Dowling tarafından ortaya atılan bu sendrom bağımsızlıktan korkan ve hayatlarını ancak dışarıdan biri kurtardığında anlamlı olabileceğine inanan kadınları tanımlar. Burada kurtarıcı figür genellikle bir erkek olur. Yani kişi, kendi hayatını yönetmek yerine, güçlü gördüğü başka bir figürün kontrolü ele almasını bekler.
Sindirella Sendromu’nun temelinde, çocukluktan itibaren içselleştirilen bilinçdışı inançlar yatar. Ailelerin aşırı koruyucu ya da sorumluluk vermeyen tutumları, bireyin hayata hazırlıklı olmasını engeller. Çocuğa zorluklarla baş etmeyi öğretmek yerine, sürekli korunması gerektiği mesajı ,yetişkinlikte de bu koruyucu figürü dışarıda aramadına sebep olur. Böylece kişi, kendi kararlarını almakta zorlanır, bağımsızlıktan korkar ve başkasına bağımlı yaşamaya eğilim gösterir.
Sindirella Sendromu yaşayan bireylerde şu özellikler öne çıkar:
*Partnerini kaybetme korkusunu sürekli düşünmek ve bunu hayatının sonu gibi algılamak,
*Kendi hedef ve kariyerine odaklanamamak,
*Karar almakta zorlanmak, önemli adımlar öncesi sürekli kaygı yaşamak,
*Son anda fikir değiştirme ve kronik kararsızlıklar,
*Kendi hobileri, istekleri yerine partnerin hedeflerine odaklanmak,
*Yapılan hiçbir şeyin yeterli olmadığını düşünmek ve sürekli boşluk hissi yaşamak
Bu belirtiler sadece bireyin ruhsal dünyasını değil, ilişkilerini de derinden etkiler. İlişkilerde sağlıklı sınırlar kurulamaz; partnerden aşırı koruma, ilgi ve destek beklenir. Bu durum karşı taraf için zamanla yorucu hale gelir ve ilişki dengesini bozar.
Sindirella Sendromu olan kişiler, ilişkilerinde eşitlikten çok bağımlı taraf rolünü benimser. Kendi isteklerini ikinci plana atarak partnerinin hayatına odaklanırlar. Bu da hem özsaygının azalmasına hem de ilişkide dengesizliklerin oluşmasına neden olur. Partner ise sürekli sorumluluk taşıyan kurtarıcı rolüne itildiğinden, zamanla ilişkide tükenmişlik yaşayabilir.
Bu sendromdan kurtulmak elbette mümkündür, fakat farkındalık, sabır ve emek gerektirir. Öncelikle hangi inançların bize ait olduğunu, hangilerinin çocuklukta bize öğretilmiş kalıplar olduğunu ayırt etmek gerekir. “Beni kim kurtaracak?” sorusu yerine “Ben ne istiyorum ve bunu nasıl sağlayabilirim?” sorusunu sormak sağlıklı bir başlangıçtır. Ayrıca özsaygıyı güçlendirmek, bağımsız kararlar almak ve ilişkilerde eşitlik bilinciyle hareket etmek bu sürecin temel adımlarıdır.
Son olarak Sindirella Sendromu yalnızca kadınların değil, erkeklerin de yaşayabileceği; kökeni çocukluk deneyimlerine dayanan bir bağımlılık sürecidir. Ancak fark edildiğinde kişi, hem kendi hayatının sorumluluğunu üstlenebilir hem de daha sağlıklı, dengeli ve eşit ilişkiler kurabilir.