Olumluluğun şiddeti
Olumlu düşünce, sürekli mutlu görünme ve motive olma baskısı toplumsal bir norm haline geldi.
İnsanların doğal duygularına, yorgunluğuna, kırgınlığına ya da olumsuz hislerine alan açmak giderek zorlaşıyor.
Bu pozitiflik baskısı, birey üzerinde şiddet benzeri bir etki yaratıyor. Kendini kötü hissettiğinde bile iyi görünmek zorundaymış gibi hissettiriyor.
Bir tür “neşeli zorbalık” hali doğuyor.
Sürekli üretken olmalısın,
Her durumda yapıcı olmalısın,
“Negatif” duygularını hemen dönüştürmelisin.
Bunun sonucu olarak insanlar:
Gerçek duygularını bastırıyor,
Derinleşemiyor,
Duygusal yalnızlık yaşıyor.
Olumluluğun Şiddeti,
Peki her zaman iyi olmak zorunda mıyız?
Günümüzde “pozitif ol, iyi düşün, güçlü kal” gibi mesajlar her yerde. Ama sürekli gülümsemek zorunda olmak insanı yorar.
Bazen üzülmek, yorulmak, kırılmak da insan olmanın parçasıdır.
Gerçek duygularımıza alan açmadan gerçek bağ kuramayız.
Pozitiflik de, olumsuzluk da dozunda, yerinde ve özgürce yaşanmalıdır.
İyi görünme baskısı, en derin yorgunluğumuz olabilir.
Her duygu kendi gerçekliğimizin bir parçası ve bu duygularımıza karşı dürüst olmak kendi benliğimizi de olduğu gibi kabul etmektir.
İnsanların kişisel deneyimlerini küçümseyebilir,
Gerçek duyguların bastırılmasına yol açar,
Toplumsal beklentiler doğrultusunda “iyi, başarılı, mutlu” bir yaşam şablonu dayatır.
Türk toplumunda birey olmak hâlâ çoğunlukla kolektif kimlik üzerinden tanımlanır:
“Biz ne deriz?”
“Komşular ne der?”
“Anne-baban ne ister?” gibi sorular toplumsal normları belirler.
Bu da farklı yaşam tercihlerine yönelik sorgulamaları ve yargılayıcı bakışları doğurur.
Olumluluğun Şiddetine bir kaç örnek verecek olursak ‘
Neden çocuk istemiyorsun?
Kadının anne olması kutsal görülür.
Bireysel tercih geri plana atılır.“Çocuk sahibi olunca gerçek mutluluğu tadarsın.”
Neden evlenmiyorsun?
Evlenmek “olgunlaşmanın” ve “başarı”nın göstergesi sayılır.
“Aşkı yaşayınca bak hayata nasıl farklı bakacaksın!”
Yalnız mı yaşıyorsun?
Yalnızlık başarısızlık olarak algılanır.
“Yalnızlık sana göre değil, sen de sevilmeyi hak ediyorsun.”
Neden kariyer yapmıyorsun? / Neden daha iyi bir işin yok?
Mesleki başarı üzerinden değer atfedilir. “Kendine biraz güven, her şey mümkün!”
Neden kendi şehrine dönmüyorsun?
Aidiyet duygusunun güçlü olması, farklı yaşam tarzına karşı direnç.
“Aile yanında olmak kadar güzel şey yok.”
Kuşatıcı Normlar: Bireylerin özgürleşmesini ve farklı yaşam biçimlerinin görünür olmasını zorlaştırıyor.
Görünmez Baskı:
İnsanlar kendi kararlarını sürekli açıklamak ve savunmak zorunda kalıyor.
Duygusal Yalnızlık:
Duyguların gerçek haliyle kabul edilmesi zorlaşıyor.
Olumluluğun şiddeti , ötekinin fikirleri ile birleşince
Bireyin sınırları aşınıyor, tercihleri değersizleştiriliyor.
Toplumsal çeşitlilik ve bireysel özgürlük kısıtlanıyor.
Görünürde “iyi niyetli”, ama özünde “baskılayıcı” bir iletişim dili oluşuyor.