Lamia ile Gönülden: Dengede kalmak
Bilgeye zehrin ne olduğunu sormuşlar:
Demiş ki; “İhtiyacımızdan fazla olan her şey zehirdir. Fazla güç,fazla dinlenmek,fazla yiyecek,fazla üzüntü,fazla korku,fazla sakinlik,fazla öfke,fazla neşe,fazla nefret,hatta fazla iyi niyet.”
Aslında yaşamın özü dengede kalmak değil mi? Son yıllarda ” Carpe Diem, Anı Yaşa, Anda Kal” sözlerini fazla duyuyoruz.Bu sözlere bir yenisini
” Dengede Kal ” sözünü eklemeliyiz.Çünkü toplum olarak bir dengede kalmaya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.Duygularımızı yaşarken de kavramları algılarken de hep bir karmaşa
içindeyiz.Trafikte,eğitimde,ilişkilerde duygular çoğu üst seviyelerde yaşanıyor.
Şöyle 80-90 ‘lı yılları bir düşünelim.
O yıllar daha çok önce karşı tarafı önemsediğimiz, “Önce sen,sonra ben ” dediğimiz yıllardı.Her işe koşan,yardımsever,fedakâr,iş bitiren,sevdiklerimize hep omuz olduğumuz zamanlardı.Yardımlarda ve fedakarlıkta yarışan bir nesildik.Bütün güzel sözleri işitir,sırtımız sıvazlanır ve mutlu olurduk.Fakat burada dengeyi kaybederek bir şeyi kaçırdık.Günün sonunda herkes mutlu oldu ama kendini hep öteleyip ihmâl eden,bütün sınırlarının çiğnenmesine izin veren,hayır diyemeyen,hayır denildiğinde de gönül koyulan bireylere dönüştük.
Gelelim 2000’li yıllara…Bu yıllardan itibaren de her yerde kişisel gelişim ve farkındalık içeren kitaplar,seminerler,videolar,eğitimler ön planda idi. Okuyoruz,görüyoruz,izliyoruz,kendimizden örnekler buluyoruz.Psikologlar,kişisel gelişim uzmanları,sosyologlar yaptıkları araştırmalara göre sevmeye önce kendimizden başlamamız gerektiğini söylediler.Buna kesinlikle katılıyorum.Aynanın karşısında “Ben güzelim,ben mükemmelim,ben harikayım,ben her şeyin en güzelini hakediyorum.” telkinlerini tavsiye ettiler.Bunlari yaparsak kendimizi iyi hissedeceğimizi ,enerjimize iyi geleceğini söylediler.Buraya kadar her şey çok güzel.
Fakat burada bir sorun var diye düşünüyorum.Biz bu kadar okudukça,bu videoları dinledikçe,sosyal medyadan her gün görseller izledikçe,seminer programları artarak devam ettikçe öfkenin ve şiddetin hatta cinayetlerin de sayılarının arttığının farkında mıyız? Empatiden yoksun,bencil,sadece kendi isteklerini önemseyen,çocuk,kadın,hayvan kısaca insanı umursamayan bireyler olmadık mı? Dolayısıyla burada da dengeyi tutturamadık ve “hep ben,sadece ben” diyerek kişisel olarak gelişemedik. Kendini sevmeyi bencil olmakla karıştırmış olabilir miyiz?
Burada Aristoteles’in sevdiğim bir sözü var.Diyor ki;
“Aşırıliklar dengeyi bozar,denge ise huzuru getirir.”
İletişimin ve bilginin bu kadar yaygın olduğu ortamda acaba okuduklarımızı anlıyor muyuz? Anladıklarımızı içselleştiriyor muyuz? Maneviyatla sosyal yaşamın arasında denge kurabiliyor muyuz? En önemlisi de okuduklarımız ile yaptıklarımız örtüşüyor mu?
Yine Pirim Rumi diyor ki;
” Ne tam sessizlik,ne tam gürültü;
Yaşamın ahengi dengededir.”
denlulamia@gmail.com