Köprü Kurabilen Dil, Çatışmayı Bitirir
Günlük hayatımızda birçok insanla temas edip ilişki kuruyoruz. Gün boyu ilişki yumağı içindeyiz ya o yumaktan örgüler örüyor güzellikler yaratıyoruz ya da o yumağı dolaştırıp arap saçına çevirip nihayetinde o dolaşmışlığı ipin ucunu kopararak düzeltmeye çalışıyoruz.
Yaşadığımız pek çok sorunun temelinde aslında anlaşmazlık değil, anlaşılmama yatar. Aynı masada oturur, aynı konuya bakar, hatta aynı gerçeği konuşuruz; fakat kullandığımız sözcükler paradigmalarımız kaynaklı her birimizin zihninde farklı resimler yaratır. Bu nedenle bir davranış, onu yapan kişi için ne kadar iyi niyetli olursa olsun, karşı tarafta bambaşka bir algıya dönüşebilir. İşte buna “davranış ile algı arasındaki kopukluk” diyoruz.
Bu kopukluk ortaya çıktığında, elimizde iki seçenek kalır:
Ya dili alevlendirir, çatışmayı büyütürüz; ya da dili düzenler, anlaşmazlığı yönetilebiliriz.
Son yıllarda iletişim bilimi üzerine yapılan araştırmalar, çatışma anında seçtiğimiz kelimelerin konuşmanın gidişatını doğrudan belirlediğini gösteriyor. Yani çoğu zaman ne söylediğimiz değil, nasıl söylediğimiz ilişkilerin kaderini çiziyor.
Peki, anlaşmazlıkların çatışmaya dönüşmesini nasıl engelleyebiliriz?
Çatışma ortamında en büyük yanılgımız, “Ben doğruyu söylüyorum.” diye düşünmek oluyor. Oysa haklı olmak ile anlaşılır olmak aynı şey değildir. Haklı olduğumuzda bile haksız sonuçlar yaşayabiliyoruz; çünkü çatışma esnasında karşımızdaki kişi bizi duymaz, sadece kendini savunur.
(Dolayısıyla Önce Dili Değiştirmek )
Bu noktada kullandığımız dil köprü mü kuracak, yoksa duvar mı örecek, tamamen seçtiğimiz kelimelere bağlıdır.
‘Sen’ Dili Savunma Yaratır, ‘Ben’ Dili Diyalog
“Sen beni hiç dinlemiyorsun.”
“Sen zaten hep böyle yapıyorsun.”
Bu cümleleri duyduğumuzda içimizde otomatik olarak bir savunma mekanizması çalışır. Çünkü “sen” dili karşımızdakinin kişiliğine yöneliktir ve suçlayıcıdır.
Oysa aynı duygu şu şekilde ifade edildiğinde tablo tamamen değişir:
“Konuşurken sözüm kesildiğinde kendimi duyulmamış hissediyorum.”
Bu cümlede suçlama yoktur, duygu vardır. İşte bu yüzden çatışmayı büyütmez, yumuşatır.
Niyet Okumak Yerine Merak Etmek
Çatışmaların en hızla büyüdüğü an, birbirimizin niyetini okumaya çalıştığımız anlardır.
“Bunu özellikle yaptın.”
“Beni zor durumda bırakmak için söylemeye devam ediyorsun.”
Oysa çoğu zaman tahminlerimiz gerçeklerden çok uzaktır. Karşımızdakinin dünyasını anlamanın en sade yolu, ona sormaktır:
“Bu söylediğinle neyi kastettin?”
“Bende farklı bir izlenim oluştu, bunu biraz açar mısın?”
Merak duygusu, gerginliğin en etkili panzehiridir.
Duyguları Gizlemek Değil, Adlandırmak
Çatışmadan kaçınmak adına duygularımızı saklarız; oysa bilimsel olarak biliyoruz ki adlandırılmayan duygu bedende ve ilişkide gerilim yaratır.
“Bu durum beni kızdırdı.”
“Bu konuda kaygılıyım.”
Bu tür ifadeler, konuşmada dengeyi buldurur; karşımızdaki kişiye saldırmadığımız için iletişim kapısı açık kalır.
Ve Son olarak: Dilimiz, İlişki Mimarıdır.
Anlaşmazlıkların hayatımızda önemli yeri var ve de kaçınılmazdır ve çoğu zaman da geliştirici. (o anlaşmazlıktan cebine bir şey koyarak gitmek isteyenler için)
Dili dikkatle seçtiğimizde, kelimeler bir mayın tarlasına dönüşmek yerine bir köprüye dönüşür.
İşte bu yüzden, her tartışmanın ortasında kendimize şu soruyu sormak iyi bir başlangıç olur.
“Bu cümlem durumu açıklıyor mu, yoksa alevlendiriyor mu?”
Bir anlaşmazlığı yönetmek teknik bir beceri olabilir; ama onu ilişkiyi güçlendiren bir fırsata dönüştürmek, bilinçli dil kullanımının bir sanatıdır.
Bu sanatta hepimizin ustalaşması ve birbirimize etki etmesi dileğiyle..
Buna hepimizin çok ihtiyacı var.
Sevgiyle…