İki Tarih Arası
Hayat, çoğu zaman içine düştüğümüz bir alışkanlık gibi akıp gidiyor. Sabahları aceleyle uyanıyor, gün boyu koşuşturuyor, akşam olunca da yorgunlukla geçip giden bir gün daha yazıyoruz ömrümüze. Ne kadar çok şey yaparsak yapalım, çoğu zaman hayatta olmanın mucizevi gerçeğini unutuyoruz. Ta ki bir gün… Bir mezarlığın sessizliğinde durana, bir yakınımızın ardından başımızı öne eğene kadar.
O an sarsıcı bir gerçekle yüzleşiyoruz: Hayat, sandığımız kadar uzun değil. Ve biz, ölümsüz değiliz.
Bir gün sevdiğim birinin mezarını ziyaret ettiğimde, elimde bir demet çiçekle başında duruyordum. Dua ederken gözüm diğer mezarlara kaydı. Taşların üzerinde sadece iki tarih vardı: doğum ve ölüm. Arada koca bir hayat yaşanmıştı ama mezar taşı sadece iki rakamla yetiniyordu. Kimininki kısacık bir çizgiyle ayrılmış; bebekler, çocuklar, gençler, yaşlılar… Hayat kimseye sırasını sormuyordu. Kimisi baharında gitmişti, kimisi dalları kırılmış bir ağaç gibi. Mezar taşları sessizdi ama her biri kendi hikâyesini fısıldıyordu insana: “Hayat kısa, kıymetini bil.”
O gün anladım ki; hayat, yaşarken kıymetini bilmediğimiz bir armağandı. Bu yüzden kendi kendime bir söz verdim: Sevdiklerime, onları sevdiğimi söylemek için yarını beklemeyeceğim. Sarılmak için özel bir gün aramayacağım. Küçük bir iyilik yapmaktan, bir gülümsemeyi paylaşmaktan vazgeçmeyeceğim. Çünkü bazen bir ‘seni seviyorum’, bazen bir ‘özür dilerim’ bile, pişmanlıkların önüne çekilmiş ince bir perde gibidir.
Aslında insan, ne hiç ölmeyecekmiş gibi hayatı erteleyerek, ne de her an ölecekmiş gibi umutsuzluğa kapılarak yaşamalı. Bir yerlerde tam ortasını bulmalı: Hayatı ciddiye almadan ama değerini bilerek, tadını çıkararak…
Sevdiklerimizin kıymetini sadece onları kaybettiğimizde değil, yanımızdayken bilmeliyiz. Kendimize de aynı şefkati göstermeliyiz. Bir sabah daha uyanabiliyorsak, bir nefes daha alabiliyorsak, bu başlı başına bir şükür sebebidir.
Hayat sandığımızdan daha kısa. Ama o kısacık çizgiye bir ömür sığdırmak bizim elimizde.
Bir dahaki sefere, hayatın ağırlığı omzunuza çöktüğünde ya da küçük dertler gözünüzde büyüdüğünde, bir mezarlığı hatırlayın. Orada bitmiş hayatların sessizliğinde saklı olan büyük sırrı… Hayattasınız. Ve bu, başlı başına bir mucize.
Kıymetini bilin.
Ve unutmayın, en güzel çiçekler yaşarken verilendir.
— Serap, Hayatın İçinden
İki tarih arasına ne kadar sevgi, ne kadar iyilik sığdırabiliyorsan, hayat odur.