Gündüz Kuşağı Programları Aile Yapısını Tehdit Ediyor
Aile danışmanı olarak genellikle aile içi iletişim, evlilik dinamikleri ve ebeveynlik gibi konular üzerine yazıyorum. Ancak bu yazımda, sosyal medyada sürekli karşıma çıkan ve gündemden düşmeyen bir konuya değinmek istedim: Gündüz kuşağı programlarında sergilenen skandal aile olayları…
Gün içinde “Biraz kafa dağıtayım, iki kanal karıştırayım.” diyerek televizyonu açtığınızda, pişman oluyorsunuz. Programlar hep aynı. Kim kiminle nerede tanışmış, kim kimin eşiymiş, kim kimi aldatmış? Canlı yayında bağrışmalar, gözyaşları, hakaretler… İlk başta şaşkınlıkla izliyorsunuz, sonrası sinir krizi. Ama en kötüsü, bu yaşananların zamanla normalleşmesi. Sanki tüm bunlar hayatın doğal bir parçasıymış gibi…
Sosyolojik açıdan baktığımızda, bu programlar yalnızca bireylerin mahremiyetini ifşa etmekle kalmıyor. Aynı zamanda toplumun değer yargılarını, ahlaki ölçülerini ve özellikle aile kurumunu hedef alıyor. Üstelik toplum bu programları bir dizi gibi merakla takip ediyor. “Ben olsam ne yapardım?” diyerek değil, “Yarın neler olacak acaba?” diye izliyor.
Oysa aile; güven, sadakat, mahremiyet ve emek üzerine kurulur. Bu değerler zedelendiğinde sadece bireyler değil, nesillet etkilenir. Çocuklar ve gençler, bu kurgulanmış, abartılmış ve ucuzlaştırılmış ilişkileri gerçek sanıyor. Artık kimse sağlıklı ilişkinin ne olduğunu bilmiyor.
Üstelik bu tehlike yalnızca televizyonla sınırlı kalmıyor. Sosyal medyanın etkisini de göz ardı edemeyiz. İnsanlar, değerlerden ve mahremiyetten uzaklaştıkça, içsel bir boşluğa düşüyor. Bu boşluğu TikTok, Instagram ya da Facebook’la doldurmaya çalışıyorlar. Beğenilerle onay, yorumlarla aidiyet, paylaşımlarla değer arıyorlar.
Artık ilişkiler değil, paylaşımlar konuşuyor. Ve bundan en çok aileler etkilenir oldu. Çünkü güven, sadakat ve bağlılık gibi kavramların yerini, “Kaç beğeni aldım?”, “Kim beni izledi?” gibi kaygılar aldı.
Peki, yetkililer bu duruma neden kayıtsız kalıyor?
Bu tür programlara neden hâlâ müdahale edilmiyor?
Reyting ve kazanç uğruna bir toplumun çürüyüşünü izlemek ne kadar doğru?
Bireysel farkındalıkla bu gidişatı ne kadar değiştirebiliriz?
Bu noktada yalnızca bireylerin değil, yetkililerin de sorumluluğu büyük. RTÜK, Aile Bakanlığı gibi kurumların, bu yayınlara karşı daha ciddi ve caydırıcı adımlar atması gerekiyor. Toplumun temel taşı olan aile, bu kadar kolay hedef alınmamalı.
Aile danışmanı olarak çok net söyleyebilirim ki: Bir aile, dışarıdan gelen her tür müdahaleye karşı oldukça hassastır. Tv programları, sosyal medya, diziler; özellikle hassas ilişkileri yıkmaya başlar. Ve bu yıkımın bedelini yalnızca bireyler değil, tüm toplum öder.
Bu nedenle sadece izlemeyelim, sorgulayalım. Sadece şikayet etmeyelim, ses çıkaralım. Bu bir aile meselesi değil, bu bir toplum meselesidir.