Eksik değiliz…
Millilerimiz 2026 Dünya Kupası Elemelerindeki son maçında İspanya deplasmanından 2-2 beraberlikle döndü.
Bu akşam çok keyifli, seyir zevki yüksek ve futbol dolu bir maç seyrettik. Her şeyden önce bu maçın bir ölüm-kalım maçı olmaması psikolojik baskı olmadan stresten uzak ve kafaların rahat olması bence Milli Takım’ın saha performansına olumlu etkide bulundu. Teknik olarak ise; sahada haddini bilerek basit ve konsantre oynayan bir Milli Takım vardı. Sahanın her bölgesinde mücadele eden ve takım halinde başarılı savunma yapan bir Milli Takım izledik. Defansı üç stoperle beşli yapan Montella dörtlü orta sahanın merkezinde akan oyunda Orkun’un ne kadar yararlı olduğunu da bize göstermiş oldu.
Fiziksel gücü daha yüksek olan Milli Takım’ın gerek mücadelesi gerek rakip alanda baskı yapması şut atması sahayı enine ve boyuna parsellemesi de modern futbolun güzel örneklerindendi. Uzun süredir hasretle beklediğimiz santrafor orijinli bir topçunun ilk 11 ‘de olması ve ceza sahası içinde istediğimiz son vuruşu yaparak bir gol atması, “bu bölgede bir santrafor oynamalı” tezimizi haklı çıkardığı için çok değerliydi. Her iki takımda da eksik sakat ce cezalılar vardı ama Ben her iki takımın da sahaya eksik çıktığını düşünmüyorum. Sahaya 11 kişi çıkıldığı sürece takımların eksik olması imkansız.
Mevcut A Milli Takım kadrosuna dahil olan her futbolcu formanın hakkını verecek yetenek ve kapasitede olduğu için kadroya dahil edilmiş ve mesleği futbol olan kişiler, o nedenle eksik veya yedek takım diye bir görüşü kabul etmiyorum. Montella’ nın belki bir zorunluluk neticesinde takıma klasik bir santrafor monte ettiğini de düşünmedim değil…
Aslında futbol işte bu yüzden popüler bir spor ve kitleleri peşinden sürükleyen bir spor. Kağıt üzerinde İspanya her zaman favori olsa da futbol sahada oynanır. Esas olan futbolu basit oynamak, fiziksel kaliteye mücadele ve konsantrasyonu dahil edebilmektir. İlk yarı rakibi durdurmak için yapılan plana rağmen 3. Dakikada gelen ilk topun gol olması ve mevcut disiplin ve konsantrenin devamıyla Türk futbolu için keyifli bir geceye tanık olduk. Her zaman futbolda atanın ve tutanın iyi olması gerektiğine inanırım.
Özellikle bu gece kalede Altay, Milli Takım için her zaman rekabete hazır ve çıtayı bir üst seviyeye taşıyabilecek bir kaleci olduğunu ispatladı. Sahanın her yerinde mücadele eden ve teslim olmayan Milli Takım herkesi mutlu ettiği kadar Montella’nın da başını ağrıtmıştır. Artık ezbere 4-6-0 sistemi yerine Deniz Gül’ün santrafor olduğu bir B planı daha üretmek zorunda. Ayrıca kadroda bulunan 2-3 futbolcu dışında herkesin göreve hazır formda ve konsantre olduğu bir takımda adaletli forma dağıtmak da çok önemli . Alternatifi olan geniş bir kadro içinden en iyi seçmek; hocanın böyle güzel dertleri olsun, hoca hangi futbolcuya forma vereyim diye kara kara düşünsün, yeter ki hoca 4-6-0 artık düşünmesin…
İlk maçta ideal kadromuz ile altı gol yediğimiz İspanyollardan, prestij maçında yenilmeden dönmek, hem play-off’larda 1. Torba’ya girmek açısından da oldukça değerli hem de yüksek kalibreli takımlara karşı oynayacağımız maçlarda direnç gösterebilme açısından tatmin edici. Ayrıca mevcut sistem ile oldukça keyifli ve heyecanlı maçlar seyredeceğimize ve Dünya Kupası’na katılacağımıza inanıyorum. Play-off öncesi iyi bir görüntü veren Milli Takımı kutluyorum ve iyi bir kura çekerek Dünya Kupası’nda yer almamız gerektiğini savunuyorum
Bu maçta neden Uğurcan’ ın yerine Altay oynatıldı, Galatasaray’ ın kalecisinin olası bir hezimette morali bozulmasın diye mi acaba? Düşünmeden edemiyorum Savaş bey, kaleminize, beyninize sağlik, tebrikler