Duygular gelir, hikâyeler kalır
X ile görüşmemde danışanım (x diyelim:)
“Öfkem hiç geçmiyor, içimde hep aynı ağırlık hissi var” şeklinde açılımını yaptı. Ve bilmeden beni bu yazıyı yazmaya teşvik etmiş oldu.
O an, yıllardır karşılaştığım bir yanılgıyı düşündüm: Duyguların kalıcı olduğu yanılgısına dair inancı. Oysa beynin işleyişine baktığımızda bambaşka bir gerçek ortaya çıkıyor.
Biraz araştırdım..
Amerikalı beyin bilimci Jill Bolte Taylor’a göre, bir duyguya yol açan ilk nörokimyasal dalga (adrenalin, kortizol vb.) yaklaşık 60–90 saniye sürüyor. Yani bir duygunun biyolojik ömrü max 90 saniye. Daniel Goleman’ın açıklamaları da bu görüşü destekler nitelikte. Yani Öfke, korku, üzüntü, sevinç; hangi duygu olursa olsun vücutta yarattığı kimyasal dalga 1,5–2 dakika içinde sönümleniyor.
Eğer bir duyguyu saatlerce, günlerce hissediyorsak, aslında onu biz zihnimizde tekrar tekrar canlandırıyor ve yaşatıyoruz.
Bu da bana şunu düşündürdü. Duygular gelip geçen misafirler. Onların kalıcı görünmesini sağlayan, bizde bıraktıkları iz değil; bizden aldıkları yakıt. O yakıtı sağlayan da düşüncelerimiz.
Peki ne yapalım?
Bir öfke,korku,üzüntü gibi duygu dalgası geldiğinde, üç derin nefes almak, bedenimizi scan edip bedene odaklanmak, şu anda kalmayı seçmek ve bunu yalnızca 90 saniye yapmak, o duygunun doğal ritmini tamamlamasına izin verir.
Hayatın temposunda unuttuğumuz bir gerçeği de hatırlatmak isterim:
Duyguların efendisi değiliz, onların yolcusu da değiliz. Onları karşılayan ev sahibiyiz. Duygularsa misafir.. misafiri nasıl ağırlayacağın da sana bağlı. Onlara sıkı sıkıya bağlı kalarak sende yatıya mı kalsınlar istersin😊 yoksa misafir olduklarını hatırlayıp gelip gitmelerine müsade mi etmek istersin orası sana kalmış😊
Bu tercih çoğu zaman farkındalık ister;
ben de bazen zor da olsa bunu bilinçli bir şekilde yapmaya çalışıyorum.
Ve buraya bir soru bırakıyorum:
“Şu anda yaşadığın his, 90 saniyelik doğal bir dalga mı, yoksa zihninde yeniden yazıp durduğun bir hikâye mi?”
Cevap, duygularla kurduğunuz ilişkiyi kökten değiştirebilir.
Ve son olarak, Mevlânâ’nın üzerinde düşünmeye değer o derin şiirini buraya bırakmak istiyorum.
Duyguları birer misafir olarak tanımladığı bu güzel şiiri okumak isterseniz, buyurun… 🌿
Misafirhane
İnsan bir misafirhanedir,
her sabah yeni bir misafir gelir.
Bir sevinç, bir bunalım, bir kötülük;
bir anlık farkındalık gelir,
beklenmedik bir misafir gibi.
Hepsini karşıla, hepsine iyi davran!
Kederli bir kalabalık olsalar bile,
evini eşyalarından zorla boşaltsalar bile,
yine de her misafire saygıyla davran.
Belki seni yeni bir sevince hazırlıyordur.
Karanlık düşünceyi, utancı, kini
kapıda gülerek karşıla
ve içeri davet et.
Ne gelirse gelsin, minnettar ol,
çünkü her biri
öte dünyadan bir rehber olarak gönderilmiştir.