Doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz
Doğaya biraz dikkatli bakan herkes şunu fark eder: Hiçbir şey kendisi için yaşamaz. Güneş, sadece doğmak için doğmaz. Toprağı ısıtır, ağaçların büyümesine yardım eder. Ağaçlar, sadece göğe uzanmak için değil; gölge verir, kuşlara yuva olur, nefesimiz olur. Arılar, yalnızca bal yapmak için değil; çiçekleri döller, yaşamı çoğaltır. Her şey birbiri için vardır. Her şey, birbiriyle görünmez iplerle bağlıdır.
Doğadaki bu sistem öyle hassas ki… İçinden tek bir parçayı çektiğinde, bütün yapı sarsılır. Belki hemen değil, ama zamanla… Sessiz, ama derin bir yok oluş başlar.
Bugün yaşadığımız orman yangınlarıyla işte bu sistemi yakıyoruz. Ağaçlar yanıyor sanıyoruz ama aslında bir yaşam zinciri kül oluyor. O ağaçlara yuva yapan kuşlar, o ağaçların dibinde toprağı zenginleştiren mantarlar, altında serinleyen hayvanlar… Hepsi birbiri için vardı. Hepsi, bir bütünün parçasıydı.
Ve şimdi bir de “tehlike” ilan edilen sokak hayvanları var gündemimizde. Doğada hiçbir canlı “gereksiz” değildir. Yok etmek, çözüm değildir. Çünkü sen bir taşı yerinden oynattığında, domino etkisi kaçınılmaz olur. Bir köpeği sistemden sildiğinde, bir çocuğun vicdanını, bir yaşlının yoldaşını, bir mahallenin dengeli ritmini de silmiş olursun. Fark etmeden, kendi sonunun taşlarını döşersin.
Doğa bize hep birlikte yaşamayı öğretir. Paylaşmayı, dengeyi, sorumluluğu… Ama biz unuttuk. Sadece kendimiz için yaşamanın bizi güçlü değil, eksik kıldığını unuttuk. Her şeyi kendimize benzetmeye, doğayı kendi kurallarımızla yönetmeye çalıştık. Ve şimdi her geçen gün biraz daha yalnız, biraz daha nefessiz, biraz daha umutsuz kalıyoruz.
Bu düzen, birbirimiz için yaşadığımızda anlamlı. Bu dünya, yalnızca bizim değil. Ve biz, sadece kendimiz için değil; bizden sonra gelenler, bizim dışımızda yaşayanlar için de sorumluyuz.
Unutma, bir gün sırf kendin için yaşarsan, yalnızca kendinle kalırsın. Ve bir sistemde yalnız kalmak, yok oluşun sessiz başlangıcıdır.