Bir Işığın Ardından
Bazı insanlar ölmez. Çünkü bıraktıkları iz, zamana değil, kalplere kazınır.
Her yıl aynı saatte dururuz.
Siren sesi yankılanır, şehir susar, kuşlar bile durur sanki…
Ama o sessizlik sadece bir yas değil, bir minnettir.
Bir milletin aynı anda kalbini tuttuğu o bir dakikalık duruş, aslında bir ömürlük özlemin ifadesidir.
Atatürk…
Sadece bir lider değil, bir fikirdi.
Bir halkın karanlıktan aydınlığa çıkma iradesiydi.
Kadınların yeniden “insan” sayıldığı, çocukların geleceğe umutla bakabildiği bir ülkenin temeli, onun düşlerinden doğdu.
Benim için Atatürk, çocukken sınıf duvarındaki bir fotoğraftan ibaret değildi.
O fotoğrafın gözlerinde bir şey vardı; anlatamadığım ama hissettiğim bir güven.
Büyüdükçe o bakışları daha iyi anladım.
Atatürk’ü anlamak, tarih bilmek değil; bir duruşa sahip olmaktır.
Cesur, vicdanlı, çalışkan ve inançlı olmayı seçmektir.
Bugün hâlâ bazıları “neden her 10 Kasım’da ağlıyorsun?” diye soruyor.
Cevabım çok basit:
Çünkü ben bir kaybın ardından değil, bir ışığın ardından ağlıyorum.
O ışık ki, karanlıkta bile yolumuzu bulmamızı sağladı.
O ışık ki, düşünmeyi, sorgulamayı, üretmeyi öğretti bize.
Atatürk’ü özlemek, sadece bir duygunun değil bir sorumluluğun ifadesidir.
Her kitap açıldığında, her kadın sesini duyurduğunda, her çocuk hayal kurduğunda…
Biz aslında onun mirasına sahip çıkıyoruz.
O yüzden 10 Kasım, bir son değil; bir söz günüdür.
Her yıl o söz yenilenir:
“Söz veriyoruz Atam, senin ışığını asla söndürmeyeceğiz.”
Ben kadın olarak her gün onun bıraktığı mirasla nefes alıyorum.
Konuşabiliyorsam, üretebiliyorsam, düşünebiliyorsam, bu onun bize açtığı yoldandır.
O yüzden her 10 Kasım’da içimden aynı cümle geçer:
Sen gittin ama izini silemediler.
Çünkü sen bir bedenden çok daha fazlasıydın.
Bir fikir, bir umut, bir devrimdin.
Her sabah “günaydın” derken bile, onun kurduğu dilde konuşuyoruz.
Bir çocuğun gözlerindeki ışıkta, bir annenin duasında, bir öğretmenin kaleminde o hâlâ yaşıyor.
O yüzden 10 Kasım’da sadece bir dakikalığına durmayın…
Bir dakikalığına düşünün:
“Ben onun ülkesinde nasıl bir iz bırakıyorum?”
Çünkü Atatürk’ü yaşatmak, sadece anmakla olmaz.
Onun inandığı insan olabilmekle olur.
Ve ben, her 10 Kasım’da yeniden söylerim:
Sen gittin, ama biz hâlâ seninle yürüyoruz Atam.