“Bu oyunu kim kazanacak?”
Son zamanlarda fark ettiniz mi… Sanki görünmez bir savaşın içindeyiz.
Bir tarafta iyiler.
Bir tarafta kötüler.
Ve ortada, kavganın gürültüsünden bıkmış, sadece “insanca yaşamak” isteyen koca bir toplum.
İyiler kim?
Kötüler kim?
Aslında bu sorunun bile cevabı karıştı artık.
Bir gün bakıyorum, sokaklarda bir kap su bırakmak için çabalayan insanlar var. Üşüyen bir hayvanı korumak için mücadele eden, itiraz eden, dayanışan insanlar… Diğer gün bakıyorum, içindeki karanlığı dünyaya boca etmekte hiçbir sakınca görmeyenler var. Şiddeti hak gibi gören, hayatı değersizleştiren, bir cana kıymayı sorun bile etmeyenler.
Bir yanda merhamet; diğer yanda acımasızlık.
Bir yanda yaşatmaya çalışanlar; diğer yanda yok etmeyi normalleştirenler.
Ve biz, tam ortasında kalmış koca bir ülke.
Sadece hayvan meselesi değil mesele.
Sadece sokakta yürürken yaşanan korkular ya da belediyelerin aldığı kararlar değil…
Sosyal medyada gündem her gün değişiyor ama değişmeyen bir şey var:
İyiler ses yükseltiyor, kötüler daha gürültülü davranınca iyiler daha da sıkı kenetleniyor.
Sokak hayvanı diyoruz, ama mesele kedi-köpekten büyük.
Mesele vicdan…
Mesele insan olmayı hatırlamak…
Mesele “hak” kavramını sadece kendi konforumuza göre eğip bükmemek.
Bakıyorum:
Bir tarafta “öldürelim, temizleyelim, yok edelim” diyenler var.
Diğer tarafta ise “yaşasınlar, sahiplensinler, çözüm üretelim, birlikte yaşayalım” diyenler…
Aslında kavga hayvanlarla değil — bizim içimizdeki insanla.
Ben şunu görüyorum:
Bu ülkede iyiler hâlâ çok.
Hâlâ bir cana dokunmak için uğraşanlar, çocukları koruyanlar, komşusunun derdine koşturanlar, haksızlığın karşısında durmaya çalışanlar var.
Sosyal medyada, sokakta, mahallede, okulda, iş yerinde…
Gürültü yapan kötüler çok görünür olabilir; ama sesini sakin sakin çıkaran iyilerin gücü çoğu zaman daha derindir.
Kötüler hep “daha cesurmuş” gibi görülür ya…
Aslında değiller.
Cesaret, bir varlığı beslemek için uydurulan bahanelere rağmen elini uzatabilmekte.
Cesaret, bir insan haksızlığa uğradığında “yanındayım” diyebilmekte.
Cesaret, korkuları büyütmek yerine umut üretmekte.
Peki bu oyunu kim kazanacak?
Ben inanıyorum:
İyiler kazanacak.
Çünkü iyilik “tepki” değil, “seçim”dir.
Bir refleks değil; bir karakter meselesidir.
Kötüler anlık olarak ortalığı karıştırabilir, gündem değiştirebilir, korku yayabilir…
Ama uzun vadede, iyilik kadar sabırlı, güçlü ve kalıcı hiçbir şey yok.
Ve bu ülkede, sesini duyuramasa bile içinden “hayır, bu doğru değil” diyen milyonlarca insan var.
İşte bu yüzden, bu oyun sandığımız kadar karanlık değil.
Belki bugün yorgunuz.
Belki bıkkınız.
Belki her yeni haberle içimiz biraz daha sıkışıyor.
Ama bir şekilde, iyiler birbirini buluyor.
Bir şekilde, karanlığa bir mum daha ekleniyor.
Bir şekilde, umut kendine yer açıyor.
Sonunda kim kazanacak mı?
Ben söyleyeyim:
İyiler… Ama bu bir tesadüf değil.
İyiler kazanmaya devam ettikçe değil, iyiliğe sahip çıktıkça kazanacak.
Ve en önemlisi: Sessiz kalan iyiler ses çıkarmayı öğrendikçe kazanacak.
Çünkü oyunun kurallarını kötüler değil, iyiler değiştirecek.
Ben buna inanıyorum.