Kendine dön kadın
Bazen hayatın sesinden kendi kalbimizin sesini duyamayız.
Bir sabah uyanıyorsun… Aynada tanıdığın bir yüz var ama bakarken “ben kimim?” diye sormadan edemiyorsun.
Yorgunluk gözlerinin kenarına, sabır dudaklarının kenarına sinmiş.
Bir şey eksik. Ama ne olduğunu tarif edemiyorsun.
Belki o eksik, uzun zamandır “sen” olamamandan geliyor.
Zamanla, fark etmeden, parça parça verdin kendini.
Birilerine yetiştin, birilerini mutlu ettin, bir şeyleri erteledin…
Ama o “birileri” arasında bir tek kişi yoktu: sen.
Bir gün annelik tanımına sığdırıldın, bir gün işine, bir gün “iyi kadın” kalıbına.
Kendini anlatmaya kalksan, hep bir “ama” ile bitiyor cümlelerin.
“İyiyim ama yorgunum.”
“Mutluyum ama tükenmiş gibiyim.”
Ve aslında hiçbir şeyin tam ortasında durmuyorsun.
Kendinden uzaklaşmanın sessiz, usul usul ilerleyen bir hali bu.
Oysa senin içinde hâlâ o küçük kız var — gözleriyle dünyayı kucaklayan, hayal kurmaktan korkmayan, içten gülen o kız…
Bazen sustu, bazen küstü, bazen kayboldu sandın ama o hâlâ orada.
Ve seni bekliyor.
Kendine dön kadın.
Çünkü senin içinde hâlâ bir ışık var.
Bütün o koşuşturmanın, “yetişmem gerek”lerin, “dayanmak zorundayım”ların arasında kalmış bir ışık…
Bir zamanlar sadece nefes almanın bile yaşamak sayıldığı günleri hatırla.
Kendine dönmek bencillik değil, bir varoluş biçimidir.
Kendine dönmek, aynaya bakıp “artık yeter” diyebilmektir.
Kendine dönmek, “benim de hakkım var” demektir.
Kendine dönmek, sessizce güçlü olmaktır.
Unutma…
Kendine dönmek yeniden başlamak değildir.
Çünkü sen hiç bitmedin ki.
Sadece biraz arka plana çekildin.
Şimdi ışığı geri almanın zamanı.
Kendine dön kadın.
Kendine dön ki, o kaybolduğunu sandığın gücü yeniden bulasın.
Çünkü sen, kendine döndüğünde —
hayat da sana döner.