“Kimse Kimsenin Sahibi Değil”
Bazı cümleler çok kısa ama çok ağırdır.
“Benimsin.”
“Ya benimsin ya toprağın.”
“Başkasına yar olamazsın.”
Bu cümlelerin içinde, sevgi değil; tahakküm var. Aşk değil; sahiplenme arzusu var. Ve çoğu zaman bu cümlelerin sonu bir kadının yaşamına mal oluyor.
Kimse kimsenin sahibi değil.
Kimse kimseye ait değil.
Ve kimsenin bir başkasının hayatı üzerinde hak iddia etmeye hakkı yok.
Bir insan sizin hayatınızda olmak istemiyorsa onu hayattan koparmak zorunda değilsiniz. Gitmek isteyenin gitme hakkı vardır. Bazen bir kadının sadece gitmek istemesi öldürülme nedeni sayılıyor. Oysa gitmek bir suç değil, bir özgürlüktür.
İlişkiler, gönüllülükle yürür. Sevgi zorla olmaz. Birliktelik, ancak iki bireyin de istemesiyle mümkündür. Ve insanlar fikir değiştirebilir. Kalmak istedikleri yerden bir gün gitmek isteyebilirler. Bu, onların en temel hakkıdır.
Kadınlar birilerinin malı değil.
Eş, sevgili, nişanlı… ne olursa olsun, hiçbiri mülkiyet anlamına gelmez.
Hiçbir söz, hiçbir imza, hiçbir geçmiş; bir kadını bir erkeğe ait kılmaz.
Ayrı bir bireydir her kadın. Kendi düşüncesi, kararı, duygusu, planı vardır.
Ve evet, bir gün “Artık istemiyorum” deme hakkı da vardır.
Bunu kabul edemeyen her davranış, her söz, her tehdit; önce şiddeti, sonra cinayeti doğuruyor.
Ama oysa en başa dönelim:
Sevgi dediğin, özgür bırakmakla başlar.
Sevgi dediğin, “Benimle mutlu değilsen git” diyebilmektir.
Hiçbir kadın, sevilmediği ya da korktuğu biriyle yaşamak zorunda değil.
Hiçbir erkek, terk edilmeyi gururuna yediremiyor diye bir kadının yaşamına son veremez.
Ve hiçbir ayrılık, ölümle cezalandırılmamalı.
Artık şunu hep birlikte kabul etmek zorundayız:
Birini sevmek, onun hayatını kontrol etmek değil…
Birlikte olamıyorsanız, onu yaşamasına izin vererek uğurlayabilmektir.
Bir insan hayatınızdan çıkmak istiyorsa, bırakın gitsin.
Çünkü yaşamak, sadece kalmak değil…
Gitme hakkını da savunabilmektir.