PİPO DEĞİL: İRONİLER ÜLKESİ
Ülkemizde sanata ve sanatçıya verilen değerin (!) bir göstergesi olarak; lokantaların, kafelerin tuvalet kapılarına asılı durur.
Hepimiz görmüşüzdür René Magritte’nin ‘İmgelerin İhaneti’ olarak adlandırdığı o meşhur pipo resmini. Üstündeki yazının ne anlama geldiğini hiç merak ettiniz mi? O halde ben söyleyeyim: “Bu bir pipo değildir.” yazıyor.
‘Nasıl yani, basbayağı pipo işte’ dediğinizi duyar gibiyim. Ama iş başka sevgili okurlar; bu, yalnızca bir piponun resmidir.
Her ne kadar bizde tuvaletin simgesi haline gelmişse de, ressam ünlü tablosunda şu mesajı veriyor: yaşanılan gerçekler, görünenden çok farklı olabilir.
Emre Kongar’ın kitabı geldi aklıma. Cemil Meriç ile Attila İlhan’ın ilişkisini kısaca irdelemiş. Özetle şunlar anlatılıyor:
Cemil Meriç, Doğu-İslam anlayışında bir anti-emperyalist iken; Attila İlhan’ın troçkist görüşte anti-emperyalist olduğu;
İkisinin de fikirsel ayrımlarına rağmen birbirlerinin düşüncelerini tamamen reddetmedikleri,
İkisinin de milliyetçi olduğu, ve daha önemlisi, birbirine tarafsız gözle bakarak, eleştirdikleri kadar birbirini övdükleri…
Buradan şu sonucu rahatça çıkarabiliriz; insanlar görüş farklılıklarıyla beraber aralarında köprüler kurarak anlaşabilirler. Daha doğrusu, o zamanlar anlaşabilmişler.
Ne yazık ki, günümüzde kalite düştü. Tarihi bilgisi olmayana tarihçi, sanattan anlamayana sanatçı, düşüncelerini onlara emir buyurandan alana aydın denilmeye başlandı.
Menfaati tavan yapanın paralel düzlemde siyasi yetkilerle donatılması daha vurucu.
‘Yetmez ama evet!’ politikasıyla bir ülkenin trajik batışını izliyoruz.
Liyakatsizlik çöplüğünde, hak etmeyenler layık olmadıkları yere geldiler. Domuz eti yemekten korktukları kadar korkmadılar kul hakkı yemekten. Ama sorsan herkes müslüman.
Her yeni gün sopalanan anayasal haklar, hangimizin güvencesi?
Entelektüel sermayesini güncelleyemeyen kültürel çöküşü mü sayalım; kim vurduya giden kadınların günlük ortalamasını mı alalım; en yakınları tarafından tecavüze uğrayıp öldürülen bebekleri, yaşarsa da ölümden beter acıları bir ömür ruhunda taşıyacak çocukları mı; yanmayan şehir kalmazken duyduğumuz hayvan çığlıklarını mı yoksa ağaçların ağıtlarını mı; toprağı, ağacı, mirası için direnen köylünün jandarmayla karşı karşıya getirilmesini mi, hem de ismi lazım değil bir holdingin malı götürmesi uğruna, üniversitelerde yasal hakları için mücadele veren gençlerin, polis tarafından tomalanmasını mı; halkın devlet güçleriyle sürekli ve bile isteye çatışmaya sürüklenmesini mi;söyleyin, hangi birini sayalım, isyanını yaşarken, aklımıza gelen tek cevap: YETMEZ AMA EVET! -çilerin ihaneti, ki içlerinde nice sanatçılar, akademisyenler vardı.
Sorunun kökeni belli. Daha az okuyor, daha az sorguluyoruz. Dolayısıyla, anlayış kabiliyetimizi yitirdik. Zaten, istedikleri bu değil mi?
Çocuklarımıza nasıl bir gelecek inşa ediyoruz hiç düşündük mü?
Anlayış yok, hoşgörü yok, tevazu yok… Neden olsun? Nasıl olsun? Yaşadıklarımız ortada.
Özetle bu bir pipo değil, pipo resmi ise; bize dayatılanlar ironiden ibarettir.