Neden Başkalarına Söylediğimizi Kendimize Uygulayamıyoruz?
Genelde, yakın çevremizde biri bir sorun yaşadığında hemen değişimden söz eder, atılması gereken adımları sıralarız:
“Artık kendini düşünmelisin.”
“O seni hak etmiyor.”
“Sakın kendini ezdirme.”
Bir iş arkadaşımız maaşına zam alamadığında cesaretle konuşuruz: “Hakkını ara, susma.” Yakınımız haksızlığa uğradığında içtenlikle destek veririz: “Boyun eğme, gerekiyorsa git.” Bu cümleler artık neredeyse gündelik dilimizin bir parçası hâline geldi.
Sorun yaşayan kişiye öneriler sunmak kolaydır. Çünkü dışarıdan bakmak daha net ve daha risksizdir. Oysa çoğu zaman, o tavsiyeleri verirken bizler, benzer durumların içinde kalmaya devam ederiz. Partnerimizin öfkesine susar, arkadaşlarımızın taleplerine boyun eğer, ailemizden gelen küçümseyici sözleri sineye çekeriz.
Peki neden, başkalarına kolayca önerdiğimiz adımları kendimiz atmakta bu kadar zorlanıyoruz?
Çünkü başkalarının sorunlarını analiz ederken daha objektif olabiliriz. Kendi hayatımız söz konusu olduğunda ise duygular ağır basar, mantıklı düşünemeyiz.
Başkalarına tavsiye verirken, o tavsiyelerin sonuçlarına biz katlanmayız. Ama kendi hayatımızda değişim yaratmak, risk almayı gerektirir.
Başkalarının sorunlarına odaklanmak, çoğu zaman kendi sorunlarımızla yüzleşmekten kaçınmanın bir yoludur. Bi nevi onları bu sorundan kurtararak kendimizi iyi hissederiz; böylece kendi değişim ihtiyacımızı görmezden gelebiliriz.
Ve çoğumuz, başkalarına gösterdiğimiz anlayış ve merhameti kendimize göstermekte zorlanırız. Kendimizi eleştirir, yetersiz bulur, değişimi hak etmediğimizi düşünürüz.
Başkaları için hak görmediğimiz şeyleri kendimize reva görürüz. Çünkü yaşamak, dışarıdan bakmaktan çok daha zordur. Değişim sancılıdır. Cesaret ister, konforu bozar.
Tam da bu noktada, başkalarına tavsiyede bulunup yol gösterirken kendi hayatımızda neleri görmezden geldiğimizi fark etmeliyiz. İşte o zaman kendimize şu soruyu sormak zorunda kalırız:
“Bu benim için ne ifade ediyor? Neden burada kalıyorum?”
İç sesimizi duymaya başladığımızda, değişim işte o zaman başlar.
Belki o gün hemen bir şey yapmayız. Belki yine susarız. Ama artık biliriz. Ve bildiğimiz şey bizi rahat bırakmaz. İç sesimiz zamanla büyür, cesarete dönüşür.
Kendi tavsiyelerimizi duymaya, hatta ciddiye almaya başladığımızda, aslında ne kadar güçlü olduğumuzu da görmeye başlarız.